HÜSEYİN SADİ SARAÇOĞLU:
TÜRKİYE SEVDALISI COĞRAFYA EĞİTMENİ

Prof. Dr. Emrullah GÜNEY [1]

‘’Biz, Akdeniz Bölgesinde (Antalya’da) aralıksız 23 sene görev yaptık. Onun için bu bölgeyi daha yakından inceleme ve tanıma imkanını bulduk. Bu çok yeri dağlık, çeşidi ve çelişkileri, kendine özgü özellikleri daha fazla olan bölge bizi sürükledi, ölçüyü daha geniş tutmaya zorladı. Bu sebeple, bütün Türkiye arazisinin ancak %13 kadarını kapsamasına rağmen, burasını iki cilde bölmek zorunlu oldu. Biz, etütlerimizde, bir ölçü içinde, ayrıntıdan çekinmedik, zira bir şey bilinecekse tam olsun, doyurucu olsun, işe yarasın istedik. Bu da elbette, çetin ve yorucu uğraşmaları gerektirmiştir. Bir insanın, hiçbir taraftan en ufak bir ilgi, teşvik ve yardım görmeden, hatta karşısına çıkarılan, akla ve hayale sığmayacak engeller, barikatlar karşısında, tek başına bu çapta eserler vermesinin güçlüğünü insaftan payı olanlar bilir, takdir eder.’’

Akademik ünvanı olan nice değerli coğrafya bilgelerimiz var.

Liseyi bitirip de coğrafya dar-ül mesaisine başladıkları günden itibaren coğrafya meselelerinin içinde yer almışlar.

Kimisi arziyata, jeolojiye önem vermiş; doğal coğrafya alanında yürümek istemiş.

Fiziksel coğrafya konusunda kendini geliştirmiş, makaleler, kitaplar yazmış.

Kimisi bitki coğrafyası, vejetasyon alanında çalışmalar yapmış; botanikçilerle, ormancılarla, tarımcılarla birlikte ortak kitaplar yazmış.

Kimisi beşeri coğrafyayı temel saymış, bu alanda özünü yetiştirmiş, yapıtlar vermiş.

Ekonomik coğrafya alanında çalışanlar iktisadın prensiplerini öğrenmişler, makaleler üretmişler, kitaplar yazmışlar. Siyasi coğrafya, şehir coğrafyası… Pek çok dal var…

Doktora yapanlar, Doçent unvanı kazananlar, Profesör olanlar… 1960 sonrasında kaldırılan Ordinaryüs gibi yücelerin yücesi bir akademik unvanı hak eden büyük eğitmenler, bilginler…

Bu yazımızda sözünü edeceğimiz coğrafya eğitmeninin hiçbir akademik ünvanı yok. Ne Dr, ne Doç, ne Prof, ne de Ord.

Hüseyin Sadi Saraçoğlu 1903 yılında Uşak’ın Ulubey İlçesi’nin Dutluca Köyü’nde doğmuş. Medrese ve rüştiye tahsilini burada yaptıktan sonra İzmir’de lise öğrencisi olmak için yollara düşmüş. Köylüleri cebine harçlık koymuşlar, parası olmayanlar kilim vermişler.

Yıl 1925. Fakat İzmir’de kayıtlar kapanmış. Hüseyin üzgün… Köyüne de dönemez. Bandırma trenine binmiş. Oradan İstanbul’a ulaşmış. Sora sora İstanbul Erkek Lisesi’ni bulup kaydını yaptırmış ve ilk taksitini de ödemiş. Fakat, arkası gelmemiş; ikinci taksiti ödeyemeyeceği ortaya çıkmış. Durumu Müdür’e anlatmış. Hüseyin’in zeki bir genç olduğunu anlayan Müdür, Onu, o sırada İstanbul’da bulunan Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver ile görüştürmüş. Parasız yatılı olarak kabul edilmiş. Sınıf arkadaşları arasında , Demokrat Parti döneminde bakanlık yapacak gençler vardır : Emin Kalafat, Samed Ağaoğlu, Sıtkı Yırcalı, Celal Yardımcı, Nedim Ökmen…

Yıl 1929. İEL biter. Ada vapurlarında bilet denetçiliği yaparak az da olsa para kazanır.

Cumhuriyet yönetimi okullarda çağdaş eğitimi yürütmek için Avrupa’ya lise mezunu gençler göndermektedir. Rastlantıyla bir arkadaşı haber verir. Hüseyin Sadi yapılan sınavda başarılı olur; Avrupa’ya gönderilecek 20 genç arasında O da vardır. Fakat kefil bulmak zordur. Başarısız olur da dönerse, kefil ağır bir borç yüküyle karşı karşıya gelecektir. Gazeteci Hakkı Tarık Us kefil olur; bu sorun çözümlenir.

Hüseyin Sadi Fransa’da Lyon Üniversitesi’nde 7 yıl coğrafya öğrenimi görür. Fransız Coğrafya Ekolü’ nü benimser. Değişik dallardan birçok genç de Fransa’nın değişik bilim ocaklarında öğrenim görmektedirler. Onların tümü, ilerde genç Türkiye’nin eğitiminde, kültüründe, edebiyatında etkin görevler üstlenecek entelektüel birikimleriyle ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak gençlerdir. Adlarını verelim : Sabahaddin Eyuboğlu, Bedreddin Tuncel, Enver Ziya Karal, Sabri Esat Siyavuşgil, Hilmi Ziya Ülken…

1936’da Lyon Üniversitesi Coğrafya öğrenciliği sona erer. Artık Saraçoğlu soyadını taşıyan Hüseyin Sadi Türkiye’ye döner. Hasan Ali Yücel, Onu  izlemiş ve ülkeye dönüşünü sevinçle karşılamıştır. Maarif Vekaleti resmen önermiştir de : ‘’ İstanbul Üniversitesi’nde Coğrafya Doçentliği…’’

Fakat O, Lise Coğrafya Öğretmeni olmak istemiş. Neden Üniversite’yi istememiş. Darülfünun kapatılmış çağdaş bir yüksek eğitim kuruluşu ortaya çıkmıştır. Avrupa’dan dönen gençlere gereksinim vardır. Ders verecek öğretim elemanı sayısı 1930’larda  pek azdır.

Çünkü, Saraçoğlu, Doğu Anadolu dosyasını açmıştır. Hazırlıklara başlamıştır. Fransız Coğrafya Ekolü ilkelerine göre çalışacak ve tüm ülkeyi bölge bölge araştırıp ilerde kitaplaştıracaktır.

Nerede görev yapmak ister ? Antalya Lisesi’nde.

İz bırakan bir eğitimciliği varmış  Saraçoğlu’nun . Öğrencilerinin verdiği lakapla Liyonlu Hoca, Liyonlu Coğrafyacı Hüseyin Bey Tam 23 yıl Antalya Lisesi’nde ders vermiş. Binlerce genç Ondan ‘’ Coğrafya nedir, ne değildir ‘’ i öğrenmiş. Fransız coğrafya ekolünün ne denli uygun olduğunu, bizim de onu uygulamamız gerektiğini bıkmadan, usanmadan anlatmış. Verdiği derslerde, yazdığı tuğla kalınlığındaki kitapların ayrı birer kitap olabilecek oylumlu güzel önsözlerinde.

Yaz dinlencelerinde ne yapmış?  Vurup kafayı, yan gelip yatmış mı?  Doğu Anadolu’yu gezmiş, bin bir zorlukla ulaşılan yöreleri incelemiş. Yurt gezileri hiç de kolay değildir. Tren yolu her yere ulaşmamıştır. Yollar bozuk ve tehlikelidir. Zorluklardan yılmaz Saraçoğlu. Gittiği yerlerde, yöreyi iyi bilen insanları, görevlileri dinlemiş. Ses kayıt aygıtının henüz bilinmediği o yıllarda bu işin zorluğu daha iyi anlaşılır.  Yerel pratik bilgiyi kendine özgü sistematiği ile birleştirmiş; ülke coğrafyasının, incelediği bölgenin, bölümün, yörenin bütün özelliklerini derlemiş, toplamış. Özenle tuttuğu notları, çizdiği haritaları , çektiği fotoğrafları, profil, kesit ve blok diyagramları ile gün gelir, kitaplaştırılır umuduyla yaşamış.

Sanatçı, desen ustası Orhan Kili şekilleri ve desenleri, haritaları çizmiş.

Kolay olmuş mu bu işler?

Bin bir engel koymuşlar önüne.

Yaptığı çalışmaları  Sıtkı Tekeli’nin aracı olmasıyla,  Çankaya Köşkü’nde  Reisicumhur İsmet İnönü’nün önünde anlatmış. Kitabın basılmasına karar verilmiş. Ne var ki, bir süre sonra Hükümet değişmiş, Demokrat Parti iktidarında beklenen olmamış, kitap hemen basılamamış.

İEL’den okul arkadaşı Celal Yardımcı, Menderes Hükümetinde Maarif Vekili olmuştur. Saraçoğlu’nu tanımakta, dikkatle izlemekte , ilgilenmekte  ve takdir etmektedir. DP Antalya Mebusu Akif Sarıoğlu’nun girişimleriyle Maarif Vekaleti Bütçesine özel olarak para eklenir ve ilk olarak Doğu Anadolu kitaplaşır. Yıl 1954’ tir. Gecikmeyle ortaya çıkmış ilk eser budur.

Ya diğer dosyalar ? Sonra yeniden yarkurullar, bilirkişilerin yazanakları…

Kıskançlıklar…’’ Hiçbir akademik unvanı olmayan bir lise coğrafya öğretmeninin böyle bir çalışma yapmasının ilmi ehemmiyeti olamaz ;  kıymet-i harbiyesi yoktur ,’’  denilmiş.

Geri bıraktırılmış ülkelerin değişmez kuralıdır.

HİÇ BİR BAŞARI CEZASIZ BIRAKILMAZ.

Zaman zaman umutsuzluğa kapılsa da 1954 yılında ilk kitabını Devlet Basımevi’nden çıkarma mutluluğunu yaşamış.

Bu arada sağdan soldan aşırmalar da başlamış.

Ansiklopedilere madde yazan büyük unvanlı bilim adamları, Onun adını vermeden, kaynak göstermeden, az değişiklikle bu kitaptan bilgi aktarmışlar (intihal).

Ömründe gidip görmediği yeri, sanki kendisi incelemiş gibi o ansiklopediye yazmış ve bedelini de sanki kendisi emek vermiş gibi almış.

……………………………………

Üstadın 3 kitabında önsözler önemli yer tutuyor. Bunun nedenlerini şöyle açıklıyor :’’İnsanın bizzat kendi emeğinin ürünü olan bir eserde, konuya bir çeşit giriş, okuyucu ile bir çeşit dertleşme, hasbihal demek olan önsöze ihtiyaç duyulur. Önsözsüz bir eser, deyim uygun ise, adeta, dümensiz bir gemiye benzer ; eserin incelenmesine girişmeden önce okuyucunun daha önceden öğrenmesi gereken gerçekler vardır ki, okuyucular, daima, bunları göz önünde bulundurabilsinler ve ona göre hazırlıklı bulunsunlar.’’

…………………………………

Saraçoğlu, bir Türkiye sevdalısıdır. Yeryüzü şekillerini dünyanın başka ülkeleriyle karşılaştırır. Küçük Asya her yerden üstün bir varsıllık sunar. İklim, akarsu ve göller bakımından çeşitlilik gösteren başka hiçbir ülke yoktur.  Tarım ürünleri açısından da aynı durum vardır. Hayvan varlığı bakımından eşsiz, benzersizdir. Yetiştirilen hayvanlar, tatlı ve tuzlu sularda yapılan avcılık açısından da başka hiçbir ülkeyle karşılaştırılamaz. Bölümlerde yer yer hayranlığını taşkın bir sevinçle dile getirir  .

Örneğin iklim … ‘’ Dünyada bu kadarcık alan içinde, Türkiye kadar çeşitli iklime sahip olan hiçbir memleket yoktur; bir Alman burada 80 çeşit iklim bulmuş, tefrik etmiş; her köşenin kendisine göre özellikleri, yani mikroklimaları hesap edilirse, bu 500’e de çıkabilir. Her köşenin kendisine özgü ve ayrı adlar taşıyan rüzgarları vardır ve burada yöresel rüzgarlara dair ve mükemmel misaller bulunabilir. ‘’

Örneğin ağaç varlığı… ‘’ Çekinmeden iddia edebiliriz ki, Türkiye kadar zengin bitki örtüsüne sahip olan hiçbir memleket tasavvur edilemez; bir iki ayrıca dışında, Türkiye’de üç kıtanın ürünlerini görmek mümkündür ve her birinin de mükemmel türleri yetişir : Üzüm, incir, nar, fındık, ceviz, limon, portakal, muz, hatta biraz hurma, fıstık, Antep fıstığı, fındık, kayısı, elma, armut, tütün… Tütün hatta Amerika menşeli olduğu halde en mükemmel olarak Anadolu’da yetişir. Her çeşit orman ağaçları ki saymakla bitmez; en iyi palamut ormanları, sedir denilen katran ancak bizde kalmıştır. ‘’

Örneğin hayvan varlığı …’’ Yabani veya ehli, her cinsten hayvanlar ve kuşlar…’’

Örneğin yeraltı servetleri: ‘’ Her birisi külliyetli olmasa da Türkiye’de her çeşit maden çıkar, bazıları yetecek kadar, bazıları fazlasıyla.’’

Örneğin strateji: ‘’ Coğrafya bakımından bu kadar enteresan, bu kadar zengin konulu, fazla olarak 3 kıtanın ortasında, bütün geçitlere egemen bir noktada, eşsiz bir jeopolitik mevki işgal eden memleket…’’

Ülke gerçeklerinden haberi olmayan etkili ve yetkili makamlarda oturanların, aşırı batı hayranlığının ülkemize ne denli zararlar verdiğini de örneklerle açıklıyor Öğretmenim: Akdeniz kıyılarının iklim özelliklerini incelemeden, meteorolojik verileri dikkate almadan, İsveçli bir uzmana (!) kahve yetiştirme görevi verilmiştir. Elbet sonuç tam bir fiyasko, hüsrandır.  Masraf 40bin TL günümüzde küçük bir harcama gibi görülse de 1940’larda büyük bir meblağdır ve zarar eden yoksul ülkemiz olmuş; denemeden tek karlı çıkan kişi olan İsveçli kahveci (!) parasını alıp ülkesine dönmüştür.

Saracoğlu Öğretmenimin 3 cilt eserinden başka gazetelerde kalmış yazı dizileri de etkili olmuştur. Bunlardan birisi Fırat üzerine yapılacak barajlarla ilgilidir. Burada DSİ eleştirilmektedir. ‘’ Su İşleri mi, Sudan İşler mi ? ‘’ başlığı altında günbölük yazı dizisi Cumhuriyet’te yayımlanmıştır. Bu yazıda, Keban ve Karakaya gibi 2 ayrı baraj yapmak yerine tek barajın yapılmasının daha uygun olacağı, elektrik üretiminin daha ucuza mal olacağı, geniş tarım alanlarının baraj gölü altında kalmaktan kurtulacağı, büyük masrafların olmayacağı savlanmaktadır. Bu görüş, Doğu Anadolu’yu; Fırat’ı, Karasu’yu, Murat’ı hidrografik özellikleriyle, vadi yapılarıyla iyi bilen ileri görüşlü bir yurtsever coğrafyacının çağdaş düşüncesidir.

Hazırladığı kitapların dışında ülkemizin ilerlemesi, kalkınması, tarımsal ve endüstriyel gelişmesi için de önerilerini Cumhuriyet ve Tanin gazetelerinde yayımlatmıştır. En çok üzerinde durduğu coğrafya konuları şunlardır: Mağaralar, Göçmen kuşlar, Faunanın Türkiye Florasına yararları…

1958’de Antalya Lisesi’nden ayrılma vakti gelmiştir.  Ders verdiği, geziler yaptırdığı binlerce öğrenciye coğrafyayı sevdirmiştir. Ankara’da Milli Kütüphane ’ye atanmak ister. Gerçekleşir isteği. Burada çalışmalarını sürdürür, yayınları tarar, Bölge Coğrafyası dosyalarını geliştirir, basılacak duruma getirir.

1965 yılında emekli olsa da çalışmaları sürer. Ne var ki Akdeniz Bölgesi’nin 2. Cildi çıkmadığı gibi, diğer 5 bölgenin dosyaları da kitaplaşmadan kalır.

Rahmetli gazeteci Mete Akyol’un Milliyet’te yayımlanan yazısından öğreniyoruz; büyük coğrafyacımız ömrünün son günlerinde, Yalova’da bir çiftliğin çiçek serası bölümünde yaşamaktaydı. 1992’de aynı yerde sessiz, sedasız fani dünyadan göç eder.

Batı dünyasında, Japonya’da, Avustralya-Yeni Zelanda’da 3 eser veren bir bilim adamı, bir eğitmen rahat bir yaşam sürdürür, güvencesi vardır, maddi sıkıntılardan uzak yaşar.

Bizde durum budur ne yazık ki.

…………………………………………….

Akademik unvanlı coğrafyacıların engellemesinin ülke eğitimine, kültürüne ne denli zararlar verdiğini de düşünmeliyiz. Saraçoğlu öğretmenim ülke genelinde tüm bölgelerimizin dosyalarını hazırlamıştır; yayıma hazırdır. Fakat, her dosya için bilirkişilerin oluşturulması, yayım öncesi evrelerin bıktırıcı uzunluğu, yazışmaların sürüncemede kalması Onu o denli bıktırmıştır ki, o dosyalar kitaplaşmadan kalmıştır.

Ve sonuçta bizler 1940’ların, 50’lerin Türkiye’sinin ne durumda olduğunu öğrenmekten, Coğrafyamızı bilmekten uzak kalmışızdır.

Günümüzde adında Coğrafya olan birçok Dernek, Kurum vardır. Beklenir ki, Rahmetli Coğrafyacımızın mirasçılarıyla bağlantı kurulsun ve 6 bölgemizin dosyası da kitaplaştırılsın ki, bizler de yararlanalım.

Büyük coğrafya öğretmenimiz Hüseyin Saraçoğlu’nu rahmetle, minnetle anıyoruz.

…………………………….

  1. Doğu Anadolu Bölgesi. 1989. MEB. Öğretmen Kitapları Dizisi. 176. Milli Eğitim Basımevi.586 sayfa
  2. Bitki Örtüsü Akarsular ve Göller. 1990. MEB Öğretmen Kitapları Dizisi . 177. Milli Eğitim Basımevi. 580 sayfa
  3. Akdeniz Bölgesi. MEB. Öğretmen Kitapları Dizisi.175. Milli Eğitim Basımevi. 732 sayfa

[1] Emekli Öğretim Üyesi