İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ

Onurhan ŞEREMET [1]

Dünya’ya yaşamı bahşetmiş olan su, günümüzde iklim değişikliği ile tehdit altındadır. Gelecekte içme ve kullanma suyu başta olmak üzere, suya bağlı tüm sektörlerde zorluklar yaşanacağı tahmin ediliyor. Ayrıca sel ve taşkın gibi su kaynaklarından doğacak afetlerin kimi bölgelerde artacağı yönünde bildirimler yapılıyor. Bazı bölgeler ise kuraklıkla mücadele etmek durumunda kalınacağı ve gıda güvenliğinin tehlikeye gireceği ifade ediliyor. İklim değişikliğinin öngördüğü yağış rejimlerindeki düzensizlik durumunun, su miktarı ve akış hızını azaltacağı projeksiyonlarla ortaya konuluyor. Bu yavaşlık akarsulardaki kirleticileri arttırarak, su kalitesinin bozulmasına sebep olacaktır. Ayrıca su kaynaklarında değişecek olan oksijen, tuz ve pH değeri gibi kriterler, su ve suya bağlı ekosistemleri tehdit ediyor.

Günümüzde Gözlenen İklim Değişikliği ve Geleceğe Dair Öngörüleri

Son 150 yılda, Küresel ortalama sıcaklık 0,8°C artmıştır. Bu artış Avrupa’da yaklaşık 1°C’dir. IPCC 2100’e kadar küresel sıcaklıkların 1,8°C ila 4,0°C daha artabileceğini öngörüyor (Avrupa Çevre Ajansı, 2016). Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından RCP4.5 [2] senaryosuna göre yapılan çalışmanın sonucuna göre, Türkiye’nin yıllık ortalama sıcaklıklarının 2016-2099 dönemleri arasında 1,5 – 2,6°C aralığında artacağı bekleniyor. Deniz seviyesi yükselmeleri de küresel olarak beklenen en önemli etkiler arasında ifade edilebilir. . Bu yükselişte denizlerdeki ısınmaya bağlı genleşmenin %35-55 arasında rol oynayacağı, buzul erimelerinin ise %15-35 arasında etki edeceği öngörülüyor.  IPCC 2013 raporunda 4 farklı senaryonun ortalamasına göre [3] 2046-2065 yılları aralığında küresel ortalama deniz seviyesi 0.26m yükselecektir. 2081-2100 yılları arasında aynı senaryoların ortalamasına göre ise yükseliş 0,49m’dir. Yağış projeksiyonları ise 21. Yüzyıl boyunca yağış rejiminin ısınmaya tepkisinin düzenli olmadığını gösteriyor. İstisnalar olmakla beraber nemli alanlar ile kurak alanlar, nemli mevsimler ile kurak mevsimler arasındaki farkların artması beklenmektedir. RCP8.5 senaryosuna göre yüksek enlemler ve ekvatoral Pasifik Okyanusu yıllık yağışlarında bu yüzyıl sonuna kadar bir artış görülecektir. Orta enlemdeki alanlarda ve yarı tropikal kurak alanlarda yıllık ortalama yağışlar muhtemelen azalırken, birçok orta enlemdeki yağışlı alanlarda yıllık ortalama yağış muhtemel olarak artacaktır (MGM, 2015). Türkiye’yi bekleyen süreç, ve bu süreç boyunca yaşanacakları tahmin edebilmek için MGM tarafından RCP4.5 senaryosu, Türkiye’ye uyarlanmıştır. Sonuçları ise 2016-2046 periyodunda Türkiye ortalamasında sıcaklığın 2°C artacağı, Marmara ve Batı Karadeniz bölgelerinde bu artışın 3°C’ye varabileceği, Doğu Anadolu’nun doğusu haricinde Türkiye yağışlarının %20 azalacağı öngörülmektedir. 2041-2070 periyodunda İlkbahar ve Sonbaharda ısınmanın 2-3°C ortalamalarındayken yaz aylarında 4°C kadar artacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Orta ve Doğu Akdeniz bölgelerinde kış yağışlarında %20 civarında bir azalma olacağı tahmin ediliyor. 2071-2099 periyodunda Kıyı Ege ve Güney Doğu Anadolu’da 4°C’yi aşan sıcaklık artışlarının olacağı tahmin ediliyor. Sonbahar yağışlarında tüm yurtta azalmalar yaşanacağı, Kış aylarında ise kıyı şeridinde %10 civarında artış yaşanacağı tahmin ediliyor. Türkiye’nin havzaları özelinde yapılan sıcaklık ve yağış senaryolarında ise, Türkiye’nin tüm havzalarının 2099 yılına kadar 2,5-3,5°C ısınacağı tahmin ediliyor. Fırat-Dicle ve Van Gölü havzasında ise sıcaklığın 4°C’lere kadar artacağı öngörülüyor. Yağışlarda genel olarak bir azalma eğilimi var ve bu eğilimin 2041-2070 yılları arasında en yüksek seviyede olması bekleniyor (MGM, 2015).

İklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki etkisi hem denizler ve okyanuslar hem de karasal sular üzerinden değerlendirilecektir. Sırasıyla, küresel deniz seviyesi yükselmesi, okyanus ve nehirlerde termal rejim değişikleri, su kalitesinin bozulması başlıkları altında su kaynakları üzerindeki baskılar değerlendirilecek, daha sonra Türkiye’de su kaynaklarını bekleyen tehlikeler üzerinde durulacaktır.

 

Küresel deniz seviyesi yükselmesi

Yüzyıldan bu yana gerçekleşen deniz seviyesi yükselme oranı son 2000 yıldan fazladır. 1901-2010 arası küresel deniz seviyesi 0.19m artmıştır. 2100 yılına kadar 0.49m daha artacağı tahmin ediliyor. Bu artışın sebepleri sıcaklığı yükselen deniz suyunun genleşmesi ve buz erimeleridir. Su seviyesindeki artış kıyı kentleri tehdit ediyor. Dünya nüfusunun yarısı denize 60 km yakınlıkta yaşıyor. Bu insanların göç etmesi gerekebilir. Sel ve taşkın gibi afet durumları da temiz su kaynaklarının kirlenmesine neden olabilir (WHO, 2018). Hem kirlenen hem sıcaklığı artan su kaynakları hastalanmalara neden olabilir. Deniz seviyesinde görülecek olan yükselme; deltaları, delta su setlerini ve kıyı akiferlerini etkileyecektir (Çapar, 2019).

 

Okyanus ve akarsularda termal rejim değişikleri

Küresel ortalama sıcaklıklardaki artış kutuplardaki buz tabakasını eriterek, okyanusa karışan tatlı su miktarının artmasına, okyanuslardaki tatlı su miktarındaki artış ise akıntıların değişmesine sebep olur. Su sıcaklıklarındaki artışlar, deniz canlılarının dağılışında farklılıklar ve büyük değişimlere neden olabilmektedir. Okyanus ve denizlerdeki sıcaklık artışı soğuk sular da yaşayan somon gibi balıkları strese sokacaktır. Kuzey Denizi’nde uskumru ve ringa balık türleri gibi bazı türler besin kaynaklarına ulaşabilmek için kuzeye, daha serin sulara doğru göçüyorlar. Deniz canlıları arasında görülen bu göçlerin balıkçılığa dayanan sektörleri olumsuz yönde etkileyebileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Yükselen su sıcaklıklarının su kaynaklı hastalıkların riskini de arttırabileceği düşünülüyor (Avrupa Çevre Ajansı, 2018).

Küresel sıcaklık artışının, karalar üzerindeki buz örtülerinin daha hızlı erimesine, mevsimlik kar örtüsünün yerde kalış süresinin kısalmasına, ani yüksek akımlara; buna karşın yıl genelinde düşük akımlara neden olabileceği tahmin edilmektedir.

Kar yağışının azalması ve mevcut karın daha erken erimesi, akarsulardaki termal rejimi değiştirecek ve su kalitesinde bozulma ortaya çıkabilecektir. Azalan yağmurlar da hesaba katılınca su kirliliklerinin baş göstermesi kaçınılmazdır (Avrupa Çevre Ajansı, 2018). Su sıcaklıkları yükseldikçe su kalitesinde bir azalma olacağı (Şen, 2005) ve sucul ve suya bağlı ekosistemlerin kırılgan ekosistemler haline geleceği açıktır. Ayrıca, kuraklık sorunu yaşayan alanlarda su kirliliği kuraklığın sosyo-ekonomik sonuçlarını ve şiddetinin artıracaktır.

 

Su kalitesinin bozulması

Okyanusların daha fazla karbondioksit absorbe ediyor oluşu, asitleşiyor olmasında önemli bir etkendir. Karbondioksit seviyeleri endüstri öncesi döneme göre %40 arttı. Okyanuslar insan kaynaklı salınan CO2’nin %30’unu absorbe ediyor (MGM, 2015). Dünya genelinde pH değerinde düşüşler gözlenmektedir. Bu durum özellikle Avrupa kuzeyinde ki Norveç ve Grönland denizlerinde önemli sorunlar yaratacaktır. Azalan pH değeri su bitkilerinin fotosentezini etkiler. Bunun yanında kalsiyum karbonattan kabuk üreten midye, mercan ve istridye gibi canlıların kabuk üretme süreçlerini zorlaştırır (Avrupa Çevre Ajansı, 2018).

Tuzluluk, oksijen ve sıcaklık gibi kriterlerin sulardaki canlılığı kontrol ettiği bilinmektedir. Bu kriterlerden birisindeki farklılık, ekosistemler üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir. Kimi su kaynaklarında buharlaşmaya bağlı olarak artan tuzluluk olumsuz etki yaratırken, kimi kaynaklarda yağış sebebiyle tuzluluk oranında bir azalma ve ekosistemler üzerinde yine bir olumsuz etki görebiliriz. Ayrıca bu kriterlerin oranlarının değişiyor olması deniz canlıları için bir göç nedeni sayılabilir. Akdeniz’de yüksek buharlaşma ve düşük yağış sebebiyle sıcaklığın ve tuzluluğun artacağı tahmin ediliyor.

 

Türkiye Su Kaynaklarında Yaşanabilecek Sorunlar

İklim değişikliği kurak ve yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkeleri kuraklıkla tehdit ediyor. Ülkemizi bekleyen en büyük problemin bu olacağı tahmin ediliyor. Senaryoların gösterdiği yağışlarda azalma ve rejimlerin düzensizliği de bu tahmini destekliyor. Türkiye genelinde yağış miktarlarında bir azalma henüz gözlemlenmemiştir (Çapar, 2019), ancak bölgesel olarak batı ve güney bölgelerde yağışlar azalmaktadır. Bunun yanında, yağış rejimlerinde önemli farklılıklar görülmektedir. Yağış rejimlerinde görülen bu düzensizlik, kısa süreli, ani sağanak yağışlar ve ardından uzun kurak dönemler şeklinde ifade edilebilir. Aşırı yağışlı dönemler toprak verimliliği olumsuz etkilemektedir. Toprak kaybına ve tuzlanmaya neden olmaktadır. Yağışın az olduğu dönemde ise kuraklık ve sulama için yeterli su bulamama gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

Değişen yağış rejimleri, Türkiye bitki dağılışını değiştirebilir, kuraklık, taşkın ve ekstrem hava olaylarının sıklıklarını arttırabilir (Çapar, 2019).

Kuraklık sebebiyle beslenemeyen göllerimizde su seviyesinde bir azalma ve azalan suya bağlı olarak kirleticilerin konsantresinde bir artış görülecektir. Sığlaşan sularımız da kirlilikte baş gösterecek. Senaryolara göre Türkiye havzalarında yaşanacak kuraklığın en yoğun olduğu dönem 2041-2070 periyodu olacak. Bu periyotlar arasında; Asi, Doğu Akdeniz, Konya Kapalı Havzası, Yeşilırmak, Van Gölü ve Ceyhan havzalarımız belirgin bir yağış azlığı ile karşılaşacak. Marmara, Aras, Batı Karadeniz ve Meriç-Ergene havzalarımız 2099’a kadar yağışlar konusunda nispeten daha az sorun yaşayacak.

Su kıtlığı ve stresi ülke genelinde artacak. Deniz seviyesinin yükselmesi nehir deltalarındaki kıyı şehirlerin düşük kotlu alanlarını etkileyecek. Kurak ve nemli alanlar arasındaki yağış farkları git-gide artacak. Kurak bölgeler daha çok kururken, yağışlı bölgelerimizde yağışlar şiddetlenecek ve taşkın, heyelan gibi afetlerimizin görülme sıklıklarını arttırabilecek.

Önlemek Mümkün Olabilir

Türkiye’nin iklim değişikliği sebebiyle yaşayacağı sıkıntıları alınacak tedbir ve önlemler ile azaltabilmek mümkün olabilir.

  • Tarımda sulama için damla sulama gibi verimli tekniklerin kullanımın yaygınlaştırılması
  • Kuraklığa karşı direnç oluşturabilmek için mahsullerin çeşitlendirilip, ağaçlandırma yapılması
  • Kaçak ve kayıp su miktarının azaltılması.
  • Su kaynakların kirlenmesinden oluşabilecek hastalıklara karşı tedbirler alınması.
  • Endüstri içerisinde kullanacak suların çeşitli filtrelerden geçirip tekrar kullanılması
  • Betonlaşmanın yüksek olduğu şehirlerde artacak ağaçlandırma, taşkın ve sel gibi afetlerin zararlarını azaltmaya yardımcı olabilir.
  • Zaten tehlike altında olan ve korunması gereken tatlı su kaynaklarımıza zarar verebilecek her türlü projeden vazgeçilmesi.
  •  
Kaynakça:

Avrupa Çevre Ajansı. (2016, Haziran 3). İklim değişikliği hakkında . Avrupa Çevre Ajansı: https://www.eea.europa.eu/tr/themes/climate/about-climate-change adresinden alındı

Avrupa Çevre Ajansı. (2018, Kasım 20). İklim değişikliği ve su — Daha sıcak okyanuslar, seller ve kuraklıklar. Avrupa Çevre Ajansı: https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/aca-isaretler-2018/makaleler/iklim-degisikligi-ve-su-2014 adresinden alındı

Çapar, G. (2019). Su Kaynakları Yönetimi Ve İklim Değişikliği . Ankara: iklimİN.

MGM. (2015). Yeni Senaryolar İle Türkiye İklim Projeksiyonları Ve İklim Değişikliği. Ankara: Meteoroloji Genel Müdürlüğü .

Şen, Z. (2005). İklim Değişikliği Ve Su Kaynaklarına Etkisi. 22 Mart Dünya Su Günü,”İklim Değişikliğinin Su Ve Enerji Kaynaklarımıza Etkisi”Paneli . DSI.

Türkeş, M. (2008). Küresel iklim değişikliği nedir? Temel kavramlar, nedenleri, gözlenen ve öngörülen değişiklikler. İklim Değişikliği ve Çevre, 26-37.

WHO. (2018, Şubat 1). Climate change and health. World Health Organization: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/climate-change-and-health adresinden alındı

 

[1] Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Coğrafya Bölümü Lisans Öğrencisi

[2] Temsili Konsantrasyon Rotası (Representative Concentration Pathway) Emisyon senaryo seti.

[3] RCP2.6, RCP4.5,RCP6.0, RCP8.5 Senaryoları