JEOPARKLARDA BİYOÇEŞİTLİLİK

Dr. Seda AKKURT GÜMÜŞ [1]

 

Jeopark kelimesindeki jeo (“geo”), yerküre anlamına gelir ve jeoparkların esas misyonu bu kelimede gizlidir. Jeoparklar, yerkürede var olan canlı ve cansız doğal varlıkların korunduğu, doğayla insanı bir araya getiren alanlardır.

Jeoparklar, kayaç çeşitliliğinin yanı sıra biyoçeşitlilik, arkeoloji, kültür gibi konuların harmanlandığı UNESCO sertifikası ile tescillenen bölgelerdir.  Doğa ve insanın kaynaştığı, sağlık, rehabilitasyon, kültürel gezi gibi odakların yanı sıra bilimsel destinasyonlar ile de coğrafi miras farkındalığına katkı sunar. Ziyaretçilerine doğanın sistematiğini anlatırken aynı zamanda insana ait kültürel mirasın da korunmasını hedefler. Sözün özü jeoparklar, uluslararası değere sahip nadir veya eşsiz doğal alanlardır.

Bazı jeoparklar, tema içeriklerinde biyoçeşitliliği üst sıralara koymaktadır. Zira uygun koşullar altında jeoçeşitliliğin zengin olduğu bölgelerde bitki çeşitliliğinin de dikkat çekici oluşu tesadüf değildir. Farklı zamanlara ait, çeşitli kayaç türlerinin bulunduğu jeopark sahalarında, çoğu zaman bitki çeşitliliği de söz konusudur.

Figure 1: Bitkilerin toprak ve jeoloji ile ilişkisi (American Museum of Natural History). Kayaçların türü toprağın bileşimini etkiler ve bitkilere çeşitli yaşam ortamlar sunar  (sol üstten itibaren kuvarsit şist, kalker, marn anakayaları üzerindeki bitki örtüsü)

Jeoparkların kuruluş (establishment) veya yeniden denetim (revalidation process) aşamalarında gerçekleştirilen fizibilite çalışmaları, jeoparkın hikayesini oluşturabilmek için olmazsa olmazdır. Bu süreçte jeopark alanında keşfedilen bilimsel ögeler, jeoparkın ana ve besleyici yan temalarını belirler.

Ana teması paleobotanik olan jeoparklarda, biyoçeşitliliğin geçmişteki durumuna ışık tutan taşlaşmış (petrifiye) ağaç örnekleri veya bitki fosilleri öne çıkar. Bu durum jeoparkların adlarına da yansımaktadır; Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki Lesvos Jeoparkı “Taşlaşmış Orman” sahası buna bir örnektir.

Benzeri alanlarda müze seksiyonlarının çoğunu petrifiyeler ve fosiller oluşturmaktadır. Örneğin Yanqing (Çin, Pekin) ve Lesvos (Yunanistan, Midilli) jeoparklarında otokton ve allokton petrifiye ağaç odunlarının ve bitki fosillerinin korunarak ziyarete açıldığını görmekteyiz.

Figure 2: Taşlaşmış ağaç ve bitki fosillerinin otokton ve allokton örnekleri. Üstteki fotoğraflar Yanqing Jeoparkı, alttaki fotoğraflar ise Lesvos Jeoparkı müze ve gezi alanlarında çekilmiştir

Diğer yandan güncel biyoçeşitlilik de bazı jeoparkların ana temasıdır. Örneğin; Azor Adaları’nın 9 volkanik adasını kaplayan Açores Jeoparkı ve İzlanda’daki Katla Jeoparkı bitki süksesyonu konusunda öne çıkarken, ülkemizdeki ilk ve tek UNESCO tescilli Kula-Salihli Jeoparkı’da benzer bir temaya sahiptir. 2015 yılında başlayıp 2016’da Uluslararası Biyocoğrafya Kurumu (International Biogeography Society – IBS) Pekin Sempozyumu’nda sunduğumuz çalışmayla, Kuvaterner yaşlı bazaltik Kula volkanlarının ardışık üç ana patlama evresinde (1.1 milyon yıl, 500 bin yıl ve 5 bin yıl yaşlı) meydana gelen lav akıntılarının örttüğü alanlarda bitki süksesyonu teması da jeoparkın hikayesine dahil edilmiştir.

Figure 3: Kula Jeoparkı’nda bitki süksesyonu çalışmasının aşamaları ve IBS Pekin Sempozyumu’nda sunumu

Dikey yönlü, yani irtifayla değişen iklim koşullarına bağlı bitki çeşitliliği de jeoparkların araştırma konularındandır. Özellikle Latin Amerika ve Karayipler Global Jeoparklar Ağı’na (LACGN) bağlı Orta ve Güney Amerika jeoparkları, zengin biyoçeşitlilikleri ile öne çıkmaktadır.

2020 yılında resmi olarak UNESCO Jeoparklar Ağı’na başvuruda bulunan İda Madra Jeoparkı’nın ana teması granit tor topografyası olmakla birlikte, Kazdağı ve Ulus Dağı ile biyoçeşitliliğin zengin olduğu alanlar da jeooparkın kapsamına girmektedir. Bu sebeple 2019 yılında FAO, GEF ve OGM’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği “Kazdağlarında Sürdürülebilir Orman Yönetimi ve Biyoçeşitliliğin Korunması” adlı proje toplantısında, İda Madra Jeoparkı projesinin de dahil olduğu Kazdağlarında yükseltiye bağlı vejetasyon tiplerinin belirlenmesi konusundaki çalışmamız için kurumlar arası işbirliği sağlanarak iki projenin de besleneceği arazi çalışmalarına başlanmıştır.

Figure 4: İda Madra Jeopark projesi kapsamında gerçekleştirilen arazi çalışmalarından görüntüler

Jeoçeşitliliğin ve biyoçeşitliliğin birlikte var olan bağımlı iki kavram olduğunun somut göstergesi olan jeoparklar daha birçok doğal ve beşerî kavramın buluşma noktasıdır; şüphesiz doğal, kültürel ve arkeolojik etkileşimin en zengin olduğu ülkelerden Türkiye, bu zenginliğini UNESCO tescilli jeoparklarla taçlandıracaktır.

[1] Uluslararası Biyocoğrafya Kurumu (IBS), Yönetici Asistanı

  Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Öğretim Görevlisi