ANARŞİST BİR BAKIŞ AÇISIYLA MEKÂNIN ÖZGÜRLEŞMESİ:
İZMİR KONAK MEYDANI ÖRNEĞİ

Ada BAŞAR [1]

Özgürlüğü çoğu zaman kuralların, bir anlamda sınırların olmamasıyla bağdaştırırız. Özgürleşmek de bu durumda, her zaman var olagelmiş sınırların genişlemesi diyebiliriz. Sınırlar genişledikçe oluşan boşluk, özgürleşmesi söz konusu olan varlığın kapsamı genişlediğinde doldurulacaktır. Bu, iki türlü de işleyen bir mekanizmadır; kapsam genişledikçe, sınırlar genişleyecektir. Bilgi edindikçe insanın hareket alanının artması, kendini daha özgür hissetmesi, bu durumun insanın kapsamının genişlemesi anlamına geldiğindendir.

Diyebiliriz ki mekânda hem fiziksel sınırlar varlık gösterirler, hem de zihinsel sınırlar mekânın düzenlenmesinde etkilidirler.  Nihayetinde özgürlüğü kısıtlayan sınırların kendileri ve izleri mekânda var olur; genelde bu, hiyerarşiyi öne çıkaran yapılarda daha açık bir şekilde görülür. Mekâna yansıyan özgürleşme veya özgürleş(e)meme, mekândaki konumu ve çevresindekiler üzerinden varlığın kimliğini belirlemede etkili olacaktır. Zira varlığın kimliği doğayla (çevresindekilerle) olan ilişkisine göre belirlenir.

Bulunduğu mekânı her zaman şekillendirmiş olan insan, hem kendisini hem de başkalarını mekânda konumlandırarak sahiplendiği kimliği güçlendirmiş veya başkalarına birtakım kimlikler yakıştırmıştır. Taht odalarının ihtişamını veya kiliselerdeki oturma düzenini düşünün. Örneğin Gotik Kiliselerin bu kadar yüksek ve sivri inşa edilmesinin sebebi, insanı Tanrı’nın veya Kilise’nin otoritesinin karşısında küçük ve önemsiz hissettirmektir. Günümüzde ise aynı durumu, bir belediyenin veya TBMM’nin meclis salonunda yükseltilmiş kürsüler, alçak dinleyici oturakları ve yine yüksek tavan mimarisine baktığımızda görebiliriz. Aynı şekilde sokaklardaki kocaman ışıklı reklam panoları altında insanın kendini küçük hissetmemesi ve sistemin parçası olmak ve mutlu olmak için her yerde gördüğü ve duyduğu (televizyonda, internette, otobüste, yolda, radyoda vs.) ürünlere sahip olması gerektiğini hissetmemesi pek mümkün gözükmüyor. 

Kültür ifadesinin tanımını her türlü biraradalıktan doğan birbiriyle bağlantılı düşünceler grubu olarak ele alarak; mekânın özgürleşmesi, kaç farklı kültürü temsil edebildiği ve ne kadar temsil edebildiğiyle belirlenebilir. Bir mekânda farklı kültürler, salt var olmaktan öte, temsil edilebiliyorlarsa ve bir kültür diğer kültürleri ezecek şekilde hâkim değilse, bütün kültürlere ait olan kimlikler mekânla etkileşim içinde bulunabilir ve mekânı değiştirebilirler. Bazen sadece kendilerini konumlandırdıkları yer bile bu değişimi yaratmak için yeterli olur. Mekanın değişmesi, dönüşmesi ve bu değişim-dönüşüme açık olması özgürlüğün birinci ön koşuludur. Sabit kalmış bir mekân, doğanın değişmez kanunu olan değişime uyum sağlayamaz, yaşayan kültürleri ancak, eksik temsil edebilir.  Toplumsal mekânların özgürleşmesi bu nedenle önemlidir. Toplumsal mekânlar, hiçbir şey olmasa bile temsil mekânlarıdır  ve insanların, kültürlerin, düşüncelerin çarpıştığı, etkileşimde bulundukları ve bu ihtiyacın karşılandığı mekânlardır.

İnsan, temsile önem verir ve ona ihtiyaç duyar; çünkü temsiliyet, kendini bulmasında ve tanımlamasında önemli bir basamaktır. Ancak temsil edilebildikçe dönüt alır ve kendini şekillendirir. Ayrıca kendi kendini temsil etmek, etkin olmayı gerektiren bir eylemdir ve etkin olma hali, insana amaç sağlar. Günümüzde temsil, ayrı bir öneme sahip olmuştur. Kapitalizmin, insanlara sahip olmadıkları kimlikler atfetmesinin ve onları yapay, kısa süreli tatmin yollarına yönelmeye teşvik etmesinin insanlarda yarattığı kaybolmuşluk ve doyumsuzluk; insanların daha fazla kendini gerçekleştirme, diğer bir deyişle kendini tanıma ve kendi yolunu seçme arayışına girmelerine yol açmıştır. Bu ihtiyaç, Dünya’yı dolaşma, inzivaya çekilme, uyuşturucu kullanma gibi kimilerinin cesaretsizlik, zamansızlık, kaynak eksikliği vb. nedenlerle imkân bulamadığı uç yöntemler yerine, mümkün olduğunca herkese açık, herkesi kabul eden ve kapsayan temsil mekânlarının sağlayacağı deneyim ve geri bildirimlerle giderilebilir. 

Kapitalizm, gerçek temsil yerine parayı koyar. Tüketiciler, satın aldıkları ürünlerle temsil edilirler, gerçekten söz hakkına sahip değildirler. Tüketiciye, istediğini yapmakta özgür olduğu fikri aşılanır, halbuki tüketiciye ne istediği ve neye ihtiyacı olduğu. reklam ve medya araçları yoluyla dikte edilmektedir. Bu durum, bireylerin kimliklerini belirleme sürecinde bile etkili olmaktadır. Bireyleri süpermarketlerde sağda solda, bütün duvarlarda binlerce ürünün sergilendiği reyonların arasında; öğrencileri, eğitim-öğretim adı altında aileler çalışırken çocukları oyalama mekânı ve kimi ülkelerde devletin beyin yıkama aracı haline gelen okullarda, ne zaman ve kiminle sosyalleşecekleri dikte edilen okullarda, her sınıfta 20’li 30’lu grupları bir tek öğretmenin karşısına bir fabrikayı andırırcasına yerleştiren günümüz hakim kültürü, mekândaki sınırları çoğu zaman işlevsellik adı altında belirleyerek özgürleşmeyi unutturmaktadır.

Günümüzde, doğanın salt ekonomik kaynak değil de insanın kendini tanımasındaki en önemli öğretmen, aynı zamanda ruhsal doyumunun gereği olarak görüldüğü; birçok kültürün bir arada, birbirini ezmeden hiyerarşik olmayan ve kendi istedikleri bir biçimde temsil edilebildikleri, kültürel ayrışmaları engelleyen çatışmalara imkân sağlayan; değişime, etkileşime açık mekânlar oldukça azdır. Böyle mekânlar aynı zamanda insanın, kendi konumu üzerinden değil, doğanın kendi varlığı dolayısıyla doğaya saygı duymasını sağlar. En çok da toplumsal mekânların -şehir meydanları, okullar, belediye binaları- bu özellikleri taşıması toplumun olduğu gibi bireylerin de yararınadır. 

İzmir Konak Meydanı, az bilinen adıyla Atatürk Meydanı, 200 yılı aşkın tarihinde çok fazla değişim geçirmiş bir alandır. Sürekli bir yapım ve yıkım tarihi geçirmiştir. Hükümet Konağı ve meydanın en eski öğesi Yalı Camii’nin karşısına Sarı Kışla’nın inşa edilmesiyle bir meydan haline gelir. Daha sonrasında Avrupa tarzı eğitime geçişin simgelerinden biri olarak İzmir İdadisi, meydanın bütünlüğünü koruyacak şekilde inşa edilir. Böylece Osmanlı yöneticileri, Türk geleneğinde bulunmayan şehir meydanı fikrini İzmir’e yerleştirmeye çalışmışlardır denebilir. 

Bu yazıda Konak Meydanı’nın tarihsel gelişimi üç evrede ele alınacaktır. Hükümet Konağı’nın yapımı olan 1872 yılından Saat Kulesi’nin yapımının tamamlandığı 1901 yılına kadar olan oluşum aşaması, Sarı Kışla’nın yıkıldığı 1955 yılına kadar yaşayan meydan aşaması ve 2003 yılında tekrar düzenlenen günümüz Konak Meydanı.

Konak Meydanı ve çevresi son iki yüzyıldır şehrin merkezidir ve bu nedenle “İzmir’in Kalbi” olarak nitelendirilebilir. 19. yüzyılın başlarından itibaren bir kamusal açık alan olarak ortaya çıkan Konak Atatürk Meydanı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bu özelliğini korumuştur.

Görsel 1. Yalı Camii

Yapım yılı kayıtlarda 1755 olarak geçen Yalı Camii, meydanın günümüzde yaşayan en eski öğesidir. Zaman içerisinde kamusallaşan meydanın günbegün artan ziyaretçilerinin ibadet yeri olmuştur.

Görsel 2. Hükümet Konağı

Günümüze kadar gelen Hükümet Konağı binasının yapımı 1872 yılında tamamlanmıştır. Bu binanın bulunduğu alanda daha önce de İzmir Voyvodası’nın Konağı bulunuyor ve bu Konak, Osmanlı’nın vilayet sistemine geçmesiyle de Valilik olarak kullanılmıştı. Yani halkın belleğinde burada bulunan bina, yönetim ve baskı ile bağdaştırılmıştır. 

Konak’ın Osmanlılar için sembolik anlamı sadece halka yönelik değildi. 1860’lara kadar Valilik binası olarak kullanılan Voyvoda Konağı’nın artık çok eskimesi ve İzmir’in, Aydın vilayetinin merkezi olarak seçilmesi gereği, daha büyük ve yeni bir binaya ihtiyaç duyulmaktaydı. Üstelik bu yeni binanın yapımı konusunda İzmir’in metropolit yapısı düşünülerek “Şan-ı hükümeti yabancılara hissettirecek” şekilde tasarlanması istenmiştir. 

Görsel 3. Sarı Kışla

Konak Meydanı’nda yapımı gibi yıkımı da dönemin iktidarları için büyük sembolik anlam taşıyan kocaman bir kışlanın varlığı dikkat çekicidir. 1826 yılında, İzmir’de de yönetime karışan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla, yeni kurulacak ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere, denizden gelen yabancılara, İzmir’e baktıklarında Osmanlı Devleti’nin büyüklüğünü hissettirecek bir bina yapılmasına karar verildi. Yalnız bu bina için şehir içinde ve deniz kenarında uygun büyüklükte boş bir alan yoktu. Dolayısıyla Konak’ın önündeki alanda bulunan sabunhaneler, kahvehaneler ve çeşitli dükkanlar yıktırıldı, alan gene de yeterli gelmediğinden denizde 13 metre genişliğinde bir alan dolduruldu. İnsanların hayatlarını ve deniz ekosistemini yıkan bu uygulamanın temel sebebi güvenlik ya da insanların hayatlarını kolaylaştırmak değildi, hükümetin gücünü göstermeye verdiği önemdi. Aksine doldurulan alandaki oturmalar sonucu yapıda oluşan çatlaklar uzun yıllar sıkıntılara sebep oldu, bina sürekli tamirat geçirmek zorunda kaldı. Yıktırıldığı zaman da ortaya çıkan sürüyle fare etrafa dağılıp Konak ilçesinde insanlara dert oldu.

Bütün olumsuzluklara rağmen, Sarı Kışla 100 yıldan uzun bir süre İzmir’in silüetinin ve Konak Meydanı’nın bir parçası olarak halkın belleğinde yer etmiştir.

Görsel 4: Eski Adliye Binası

1886 yılında hizmete giren İzmir İdadisi de meydana eklenen dördüncü öge oldu. Böylece Konak Meydanı; cemaat, memurlar, askerler ve öğrencilerin etkileşimine olanak sağlamış oldu. Ayrıca binanın konumu ve cephesi meydanın yapısını destekleyecek şekilde yapıldığından yöneticilerin batıdan gelen bu kamusal meydan fikrini yerleştirmeye çalıştıklarını söylenebilir. Yüzyıllardır Osmanlıların hâkim olduğu Anadolu’da kitlelerin toplanabilecekleri geniş kent meydanları bulunmamaktaydı.

Görsel 5: Saat Kulesi

1901’de yaptırılan İzmir Saat Kulesi, Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü sebebiyle imparatorluk çapında yapılan 25’ten fazla saat kulesinden biridir. Üzerinde Osmanlı Hükümdarına ait birçok sembol bulunmaktaydı ve açılış töreniyle halkın zihninde de II. Abdülhamit’le bağdaştırılmıştı. Böylece günde 24 kere sesiyle ve meydana adım atan her insanın karşısında görüntüsüyle iktidarın hatırlatıcısı işlevi yüklenmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde üzerindeki Osmanlı simgeleri sökülerek ay yıldız simgesiyle değiştirilmiştir. Simgelerin özellikle iktidar ve gücün devamlılığı için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. 

Görsel 6: Konak Meydanı günümüz görünümü.

Meydanın şu anki haline baktığımızda tarihi yapılardan sadece üç tanesinin -Saat Kulesi, Hükümet Konağı ve Yalı Camii- ayakta olduğunu görüyoruz. Aslında Hükümet Konağı da 1970 yılında çıkan yangında Adliye (eski İzmir İdadisi) binası ile birlikte yanarak yıkılır fakat Konak, cepheleri aslına uygun olacak şekilde tekrar inşa edilir. Çünkü Konak, tarihte de birçok olaya tanıklık etmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının duyurulduğu yerdir. 9 Eylül 1922 günü Konak’ın gönderine asılı Yunan bayrağı indirilerek Türk bayrağı çekilir ve bu şekilde halkın zihnine kazınmıştır.

Peki bu yazıya sığdıramadığımız kadar dolu bir tarihi olan bu meydan, özgürleşmiş midir?

Bu sorunun cevabı için mekânın kimlerin etkileşimini sağladığına bakmalıyız. Şu anda Konak Meydanı’nı kullananlar; civardaki en yüksek yapı olan İzmir Belediye Sarayı’nda ve bugün valilik olarak hizmet veren Hükümet Konağı’nda çalışan memurlar, küçüklü büyüklü dükkanlar ve çarşıdaki esnaf, simitçiler, kumru yemi satanlar, Kemeraltı’na giden vatandaş… Ve belki vapurdan metroya veya otobüslere geçerken acelesi olmayıp yolunu uzatan birkaç yolcu ile beton meraklısı birkaç turist. 

Meydan günümüzde, modern, ulaşımı kolaylaştıran, yeşil alana sahip bir mekân olarak düzenlenmiş. En büyük fonksiyonu ise İzmir’in ulaşım merkezi olması. Otobüs, metro, tramvay ve vapur hatları bu meydanda buluşuyor, birçok insan her gün işe veya okula giderken bu meydandan geçiyor.

Fakat mekânın özgürleşmesi açısından baktığımızda, şu anda Konak Meydanı, maalesef daha çok bir geçiş meydanı rolü üstlenmiş durumda. Neredeyse her büyük şehirde olduğu gibi, etkileşimler alışveriş ve resmî işlerle sınırlanmış. Meydana, meydan olma özelliğinden dolayı kimse gelmiyor. Meydan, vakit geçirilmek, gösteri yapmak, görülmesi veya hissedilmesi için düzenlenmemiş. Meydan’da tarihi yapılar ön plana çıkarılmaktan çok, kenarda kalmış gibi; yeşil ve geniş bir alan eklenmesine karşın etraftaki betonarme yapıları hafifleten, rahatlatan bir rol üstlenmemiş. Modern denilemeyecek yüksek betonarme binalar, meydanın tarihi yapısını gölgede bırakmış. Yeşil alan yerdeki birkaç santimetre uzunluğundaki doğallığı hissettirmeyen çim örtüsü ile sınırlı kalmış. Meydana dönüp bir kere bile bakmayacak kadar acelesi olan binlerce insanın geçmesi için düzenlendiğinden yürüyüş yolları sürekli kalabalık ve sıkışık. Meydan, denizin ferahlatıcı, özgürlüğü hatırlatan hissine geniş bir üst geçit ile uzanıyor, fakat meydan deniz seviyesine göre aşağıda kalıyor ve İzmir’i İzmir yapan körfeze bu kadar yakın olmasına rağmen onu rahatça görebileceğiniz bir yeri yok. 

Aslında Konak Meydanı, sahipsiz kalmış diyebiliriz. Yıllarca boş kaldıktan sonra, yeni nesil İzmirlilerin belleğinde bir yer edinememiş, beraber özgürleşeceği insan etkileşiminden yoksun.

İzmir’de bir meydan ihtiyacı fiziksel olarak karşılanamadığından belediye ilginç bir çözüm sunuyor. Dijital demokrasi anlayışıyla İzmir için internet üzerinden bir platform kurulmuş. “İzmir’in Dijital Meydanı” sloganıyla sunulan bu platformda İzmir Belediyesi’ne ait şeffaf veriler olduğu gibi kültür sanat etkinlikleri, nöbetçi eczaneler ve trafik bilgilerine de ulaşabiliyoruz. Hayvanlara yardım ettiğinizde, gönüllülük yaptığınızda puan kazanıyor, eleştirilerinizi ve önerilerinizi belediyeye sunabiliyorsunuz. Platform kesinlikle birtakım sınırları hafifletiyor veya kaldırıyor, vatandaşlara yeni yollar açıyor, bir tür özgürleşme sağlıyor; fakat fiziksel bir meydanın yerini doldurabilir mi?

Son dönemde her şeyin dijital ortama aktarılabildiğini görüp deneyimlediğimiz Covid-19 salgınını da düşündüğümüzde internetin aslında fizikselliği hiç de aratmayacak ne kadar yaratıcı çözümlere fırsat verdiğini biliyoruz. Böyle bir platform pekâla bir şehrin “meydanı” olabilir. Bu e-meydanda bir araya gelmenin ve birliktelik ruhunun oluşturduğu motivasyonun ne kadar sağlanacağı artık “kullanıcıları”na kalmış durumda. 

Görsel 7: bizizmir.com giriş sayfası

200 yıl önce Anadolu’ya fikir olarak çok uzak olan, birçok insanın bir araya gelebilmesine gereksinim duyulan kültürlerden buralara gelen kent meydanı anlayışı, 1800’lü yıllarda İzmir’de de gelişmeye başlamıştır. İktidar değişse de hükmetme ve baskı merkezi olarak kullanılmaya devam eden meydan, kentlilerle birlikte özgürleşmekten uzak kalmıştır. Siyasi çatışmalar sonucu yıllarca boş kalınca, halkın belleğinde de yer edinememiştir. Ancak 2003 yılına gelindiğinde yeniden düzenlenen Konak Meydanı, özgürleşme mekânı olarak değil, bir geçiş meydanına uygun olarak düzenlenmiştir. Maalesef ki İzmir’in bir kent meydanına olan ihtiyacı hâlâ karşılanmayı beklemekte. Bu ihtiyacın yerel yönetimler veya başka bir üst organ tarafından değil, ancak halkın atacağı adımlarla giderilebileceği bir gerçektir. Bir mekânı oluşturan mekânda var olanlardır, insanlar da dahil.

Konak Meydanı’nın özgürleşmesi ancak bireylerin, İzmirlilerin, Konaklıların rol almasıyla gerçekleşebilir. Yazının başında vurguladığım gibi, insan, kendisini ve başka varlıkları zihninde ve nihayetinde fiziksel olarak konumlandırmasıyla mekânı düzenler. Şu an insanlar Konak Meydanı’nda bir konuma bile sahip değiller. Zira İzmir halkını meydana bağlayan tarihi öğeler teker teker yıkıldı ve yerlerini hikayesi olmayan, sadece bürokratik işlevleri olan betonarme yapılara bıraktı. Bunun yarattığı sıkıntı, bürokrasinin halkın zihninde hiyerarşiyle eşleşmesi ve onu hatırlatan yapıların özgürleşme eylemlerinin önüne geçen bir baskı yaratması. Meydanın düzeni, özgürleşmenin mihenk taşı olan yaratıcılık ve çatışmaya izin vermiyor. Bunları sağlayabilecek olan şey, insanlara hareket alanı oluşturmaktır. Örneğin anayol üzerinde kalan ve Meydan ile denizi bağlayan üst geçitin yüksekte ve geniş bir alan olması, belediye ve karakol binaları arasında sıkışmış Saat Kulesi’nin de bulunduğu geniş ama davetkâr olmayan alana göre çok daha özgür bir hareket alanı sağlamakta. Bunu, genelde üst geçitte müzik yapıp dans eden sokak çalgıcılarından da anlayabiliriz.

Konak Meydanı’nın bir geçiş meydanı olması, birçok insanın aynı mekânda bir araya gelmesi anlamına geliyor. Fakat bu insanların etkileşimi sağlanmadığı sürece özgürleşmenin kıyısından bile geçemeyiz. Örneğin böyle merkezi bir yerde herkesin vakit geçirebileceği bir park, çocukları oynarken vakit geçirmek için sohbet eden farklı kesimlerden ebeveynlerin aralarındaki sınırların hafiflemesine, kendi aralarında örgütlenmelerine, rutinden biraz olsun uzaklaşarak yaratıcılıklarının ortaya çıkmasına olanak sağlar. Günümüzde eğlence için birçok bireysel aracın bulunması ve çocuklarıyla bizzat ilgilenen ebeveynlerin azlığı düşünüldüğünde söz konusu parkın varlığının dahi bu etkileşimi sağlayacağı şüphelidir elbette.

Ancak bölgede devamlı bulunan, mekânla bir bağı olan insanlar isterse mekân özgürleşebilir. İnsanlar mekânı özgürleştirmeyi amaç edinmelidirler. Böylece mekân, kendi insanlarıyla devinimini sağlayabilir. Dışardan gelen ücretli işçiler mekânı özgürleşme amacıyla düzenleyemezler çünkü dışarıdan bir düzenlemeye tabi olan mekân ve mekânın temsil ettiği topluluk, devamlı dışsal müdahaleye muhtaç olur, kendi kendinin devamlılığını sağlayamaz, özgürlüğünü yitirir. Konak Meydanı’nda değişiminde kentli bireylerin değişiminde bizzat rol oynadıkları bir öge olması meydanın canlılığını sağlayacağı gibi meydanın bir araç değil amaç haline gelmesini de sağlardı. Buna örnek olarak Paris’te kilitlerin asıldığı aşk köprüsünü veya ortak bahçeleri, meyve ağaçlarını düşünebiliriz. İnsanlar köprüye kilit asmak, ortak bahçeye bitkilere bakmak için gider; meyve ağaçlarına meyve toplamak için tırmanır. Bu eylemler kendileri için yapılan eylemlerdir ve mekân ile insan arasında bağ kurarlar.

Kısaca, Konak Meydanı’nın özgürleşebilmesi için hem fiziksel mekânın hem de insanların zihinlerindeki mekânın düzenlenmesi gerekmekte. İzmir bir kent meydanına sahip olacaksa Konak Meydanı’nda insanların vakit geçirme alanlarına yer verilmeli, İzmirliler de bu mekânı buluşma ve etkileşim için daha çok kullanmalıdır. Meydanda var olan hiyerarşik öğeleri fark ederek toplumsal bellekteki izleri ve anlamlarını içselleştirmeli, meydanın geniş ve boş alanını örgütlenmek için kullanmalı ve gerekirse buna uygun bir şekilde düzenlenmesi için çaba göstermelidir.

KAYNAKÇA

Bookchin, Mooray (1982). Özgürlüğün Ekolojisi, Ayrıntı Yayınları

Dickson, David (1992). Alternatif Teknoloji, Ayrıntı Yayınları

Eyüce, Özen (2000). Resimlerle Geçmişten Günümüze Konak, Ege Mimarlık Dergisi, Sayı 35.

Gorz, André (2000). Kapitalizm Sosyalizm Ekoloji, Ayrıntı Yayınları

Springer, Simon (2018). Coğrafyanın Anarşist Kökleri, Sümer Yayıncılık.

Yılmaz, Fikret (2003). Tarihsel Süreç İçinde Konak Meydanı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı

Zengel, Rengin (2007). “Dönüştürülmüş” Bir Meydan: İzmir Konak Meydanı’na Analitik Bir Yaklaşım, Mimarlık Dergisi, Sayı 334.  

[1] İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi Öğrencisi

Danışman Öğretmenler:
Çağdaş YÜKSEL (İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi Coğrafya Öğretmeni)
Engin GÜLEŞKEN (İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi Felsefe Öğretmeni)