POPÜLER BİLİMİN ÖNEMİ VE ‘’YENİ KORONAVİRÜS SALGINI (COVID-19)’’

Sinan KÜTÜK[1]

Türkiye ve Dünya’nın gündemi yaklaşık olarak 4-5 aydır Yeni Koronavirüs Pandemisi olmuştur ve bir süre daha bu durum gündem olmaya devam edecek gibi gözükmektedir. Bu duruma neden olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan kentinde ortaya çıkan ve çok kısa sürede tüm dünyaya yayılan koronavirüsü salgınıdır. Bugün itibariyle (18.05.2020) tüm dünya için onaylanmış vaka sayısı 4.710.614 kişi, ölüm sayısı 315.023 ve iyileşen kişi sayısı ise 1.732.344’tür(web_1). Bu çalışmanın amacı ‘’Yeni Koronavirüs Salgınının’’ aslında o kadarda yeni olmadığını, yakın zamanda da bu virüs ailesinin dünyayı salgın açısından tehdit etmiş olduğunu göstermektir. Aynı zamanda koronavirüsünün tüm dünyaya bu denli yayılmasının nedenlerinden birinin popüler bilimin yaygın olmaması ve bilimsel çalışmaların yeteri kadar halka ulaşmaması olduğunu düşünmekteyim. Bu çalışmada bu iki durumun arasındaki ilişki ortaya koyulmuştur. Bu çalışma için yalnızca konuyla ilgili akademik makaleler, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın resmi web sitesindeki veri ve açıklamalar ve de bilimsel açıdan güçlü olan web sitelerindeki açıklamalar taranarak metin oluşturulmuştur. Koronavirüsü hakkında bilgiler vermeden önce popüler bilim, diğer bir ifadeyle akademik çevrelerce üretilen bilimsel bilginin halk dilinde sunulmasına dikkat çekmek istiyorum. Böylece popüler bilimin ne denli önemli olduğu ortaya çıkacaktır.

Popüler Bilim Nedir?

Popüler bilim, toplumun her kesiminin anlayacağı bir dille ve biçimle yapılan bilimdir. Popüler bilim ürünleri genellikle çok geniş alanda, çok çeşitli bilim dallarıyla ilgilenir. Üretenler ve ortaya koyanlar; bilim insanları da olabileceği gibi genelde bilime yakın, konusunda bilgili kişilerdir. Popüler bilim birçok biçimde halka sunulabilmektedir. Kitap, dergi, belgesel ve gazete bunların başlıcalarıdır. Popüler bilim, bilim insanlarının bilimle uğraşmayan ya da uğraşmak isteyen halkın anlayamayacağı dünyalarını halkın anlayabileceği ve yararlanabileceği bir duruma getirip halka sunar. Bilimdeki ağır ve karmaşık dil, halkın diline yakın bir duruma indirgenir. Böylece bilimle uğraşmayan ama bilimin ürettiği teknik bilgiyi ve teknolojiyi kullanan halk ile bilim dünyasının arasındaki  iletişim köprüsü kurulmuş olur. Bilimi anlamanın temel sebeplerini Yıldırım’dan(1991) aktaran Özsevgeç(2017;620) şöyle ifade etmektedir; “1- Bilimin uygulama sonuçları yaşamımızı giderek artan ölçülerde her cephesinde etkilemektedir ve 2- Bilimsel düşünceyi tanımak çağımız aydını için entelektüel bir zorunluluktur’’.

Bir alanda uzmanlaşmış bir bilim insanı, başka bir alandaki gelişmeleri izlemekte zorlanmaktadır. Günümüz insanların bilgi edinme imkanlarıyla, bilgi dallarındaki uzmanlaşmanın çeşitlenmesi ve derinleşmesi olgusu arasında büyük bir açıklık oluşmuştur. Bu açıklığın giderilmesi, günümüzün en önemli sosyal problemlerinden birisidir.

Örneğin, Aristoteles (M.Ö.384-322), neredeyse tüm bilim dallarında uzmandı. Çünkü yaşadığı dönemdeki birikmiş bilimsel bilgi ve deneyim miktarı, bir kişinin yaşam süresi içerisinde edinebileceği bir düzeydeydi. 18. yüzyıla gelindiğinde bile bu durumun neredeyse yine aynı olduğunu söyleyebiliriz. Mesela Fransız bilim insanı Buffon (1707-1788), birbirinden farklı fakat birbiriyle ilişkili bilim dallarına hakimdi. Buffon, çok iyi derecede doğa bilimci, kozmolog ve matematikçiydi(web_4). Fransız bilimci ve aynı zamanda elektrodinamiğin kurucusu olan Ampere (1775-1836), 19. yüzyılın başlarında matematik, kimya ve fizikte iyi bir uzmandı. Günümüz dünyasının bilimsel bilgi birikimi içerisinde bu durumun artık imkansız olduğu çok açıktır. Örneğin, bugün fizikte yeni bilgiler üretebilmek için bile yine fiziğin belli kollarında uzmanlaşmak gerekmektedir(web_3). Günümüzün bilim insanları birçok şeyden biraz biraz anlayan değil, tek bir şeyden çok fazla anlayan insanlar konumuna geçmiştir. Böylesi bir ortamda halk, doğru kararlar verebilmek, bilimsel şüpheyi sürdürebilmek ve yanılgılardan kaçınmak için gerekli olan bilgilere ve bilince ulaşma konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntıları aşmanın ise iki temel yolu bulunmaktadır(web_3).

Birincisi; alanında uzman bilim insanlarının yapmış oldukları çalışmaların sonuçlarını, halkın anlayabileceği biçimde ve dilde açıklamak ya da yayınlamak.

İkincisi; bilim gazetecileri, bilim muhabirleri veya bilim popülerleştiricisi olarak tanımlayabileceğimiz kişiler, bilimsel konuları akademik çerçeveden popüler çerçeveye doğru ve anlaşılır şekilde aktaracaklardır.

Ancak bu sayede halk, bilimsel anlamda aydınlanma yaşayarak dünyayı takip edebilme fırsatı yakalar. Aksi takdirde bilim insanlarının yapmış oldukları çalışmalar sadece kendi aralarındaki bir uğraş olarak kalır.

Peki buraya kadar açıklanan şeylerin günümüz koronavirüs pandemisiyle ne ilgisi vardır?

Cevap: Çok ama çok ilgisi vardır. Hatta koronavirüsünün pandemi yaratmasının temel sebeplerinden birisi de üretilen bilimsel bilginin halka yeteri kadar ulaşmamasıdır diyebiliriz.

Koronavirüslerin İnsan Hayatındaki Kısa Yolculuğu

2019 yılının sonlarında Çin’de ortaya çıkan ve bugün COVİD-19 olarak tanımladığımız ve milyonlarca insanı hasta, binlerce insanı ise öldüren bu hastalığın çok kısa süre öncesine kadar çok benzerlerinin yaşandığı bilinmektedir. Yani ‘’yeni koronavirüs salgını’’ aslında o kadar da yeni değildir. İnsanlarımız çoğu ise koronavirüsü kavramının 2019 yılının sonlarında ortaya çıktığını düşünmüştür. Bu kesinlikle büyük bir yanılgıdır.

Şekil 1. Yeni Koronavirüsü SARS-COV 2 (COVID-19) (Görsel: Til, 2020;54)

Koronavirüsler (CoV) zarflı, tek zincirli pozitif RNA virüsleri olup, oldukça geniş bir aile oluş­tururlar. İn­sanlarda enfeksiyona sebep olan iki türü 229E ve OC43 1960’lı yıllarda keşfedilmiştir(Nemli,2016;78). Bu koronavirüslerden birisi 2003 yılında pandemi oluşturmuştur. 2003 yılında SARS-COV adlı bir virüs SARS (İng. Severe Acute Respiratory Syndrome – Tr: Şiddetli Akut Solunum Sendromu) hastalığına neden olmuştur. SARS-COV adlı koronavirüsü Çin’in Guandong eyaletinde ortaya çıkmış ve tüm dünyayı tehdit eder hale gelmiştir. Bir yıl içerisinde dünya çapında 30 ülkeye yayılarak,  aralarında sağlık çalışanlarının da bulunduğu 8373 kişiyi enfekte etmiş 774 kişinin ölümüne neden olmuştur. Neyse ki korkutucu senaryolar meydana gelmemiş ve alınan önlemler sayesinde SARS hastalığı 2003 yazında ortadan kaybolmuştur(İnal, 2016;38).

Koronavirüslerin macerası bu kadarla kalmayıp 9 yıl sonra yani 2012 yılında Suudi Arabistan’da yeniden ortaya çıkmıştır.  Kısa sürede Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan bu gizemli ve ölümcül salgından sorumlu olan ‘’Yeni Koronavirüse’’ MERS-COV (Middle East Respiratory Syndrome – Ortadoğu Solunum Sendromu) adı verilmiştir. MERS-COV’un dünyaya duyurulduğu 20 Eylül 2012 tarihinden 23 Haziran 2016 tarihine kadar dünya çapında 26 ülkeden olgu ihbarı alınmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirtilen tarih aralığında MERS-COV enfeksiyonu kanıtlanmış hasta sayısının 1791, ölüm sayısının ise 640 olduğu belirtilmiştir. Olgu sayılarının bildirilenden daha fazla olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde de tespit edilen tek vaka, Suudi Arabistan’da, Cidde’de seyahatte iken, 25 Eylül 2014’te hastalığa yakalanan ve Hatay’a nakledildikten sonra 11 Ekim 2014’te yaşamını kaybeden 42 yaşındaki erkek bir hastadır.

MERS-COV’un ana konağı yine yarasalardır. Ancak yarasalar ile insanların Arap Yarımdası’nda doğrudan teması çok nadirdir. Virüsün insanlara ara konak pozisyonunda bulunan tek hörgüçlü develerden geçtiği belirlenmiştir. MERS-COV enfeksiyonları ortaya çıktığından beri yılın her döneminde vakalar bildirilmekle birlikte, mevsimsel patern gösterdiğine dair bulgular vardır. İlk vakalar 2012 yılı Nisan – Haziran ayları arasında ortaya çıkmıştır. 2013 ve 2014 yıllarında da Nisan – Mayıs ayları arasında vaka sayısında artış görülmüştür(İnal, 2016;39). Bunun nedeninin, bahar aylarında develerin yavrulaması olduğu düşünülmektedir(Akbaba vd, 2014;221)

Olguların büyük bölümünün hastalığa yakalandığı ve tanı aldığı ülke Suudi Arabistan Krallığı’dır. Bunun dışındaki olguların büyük çoğunluğu, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Ürdün, Umman, Lübnan, Yemen, İran ve Kuveyt’te tespit edilmiştir. Arap Yarımadası’na seyahat ettikten sonra MERS-COV enfeksiyonu saptanan olguların bildirildiği diğer ülkeler Mısır, Tunus, Cezayir, Almanya, İtalya, Fransa, Birleşik Krallık, Yunanistan, Malezya, Filipinler, ABD, Hollanda, Avusturya, Türkiye, Tayland, Çin ve Güney Kore’dir(Şekil2). 2015 yılının Haziran ayından itibaren, Arap Yarımadası dışındaki en büyük MERS-COV salgını Güney Kore’de ortaya çıkmıştır. Bu salgında bir yıl içinde, 182 olgunun tanısı kesinleşmiş, 33 hasta kaybedilmiştir. Güney Kore Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü iş birliğiyle, 13.500 temaslı bireyin takip dönemini tamamladığı, 2.400 temaslı kişinin takip altında tutulduğu bildirilmiştir(İnal, 2016;39).

Şekil 2. Mart 2012-5 Kasım 2014 arasında kesinleşmiş MERS-COV vakalarının bildirilen ülkeye göre dağılımı ve olası enfeksiyon kaynakları(Akbaba vd, 2014;219).

MERS hastalığının etkin bir tedavisi bulunmamaktadır. Tedaviler deney aşamasında olmakla birlikte semptomatik destek temeldir. Aşısı henüz yoktur(Akbaba, vd. 2014;220 ve İnal, 2016;37). Yani hastalığın ortaya çıktığı 2012 yılından 2016 yılına kadar henüz etkin bir tedavisi bulunamamıştır.

MERS-COV salgınından 8 yıl sonra yani 2020 yılında yine bir koronavirüsü tüm dünyayı tehdidi altına almıştır. ‘’Yeni Koronavirüs Hastalığı’’ (COVID-19), ilk olarak Çin’in Hubei Eyaletinin Wuhan Şehri’nde aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür(web_5). Salgının başlangıcı bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarını işaret etmektedir(Til, 2020;54). Daha sonra insandan insana bulaşarak Wuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayılmıştır. Yeni Koronavirüs Hastalığına (COVID-19),  SAR-COV-2 virüsü neden olmaktadır(web_5). Virüs, SARS (Severe Acute Respiratory Syndrome – Şiddetli Akut Solunum Sendromu) isimli hastalığa neden olan SARS-CoV isimli virüsün yakın bir kuzenidir (web_6).

Şu ana kadar yapılan çalışmalar, SARS-COV 2’nin insan hücresine bağlandığı reseptörün SARS virüsüyle aynı olduğunu göstermiştir. Ayrıca, şimdiye kadar genetik verisi elde edilmiş olan SARS-COV 2 virüslerinin birbirleriyle %99’dan fazla benzerlik gösterdiği ve virüsün yarasa kaynaklı olduğu anlaşılmıştır(Koronavirüs Raporu,2020;2). Dünya Sağlık Örgütü, 11 Mart 2020’de salgını bir “pandemi” olarak ilan etmiştir. Pandemi dünyada birden fazla kıtada ve çok sayıda ülkede etkisini gösteren salgın hastalıklar için kullanılan bir terimdir(Til, 2020;54).

SARS-COV, MERS-COV ve SARS-COV 2 (COVID-19) virüslerinin her biri bir koronavirüstür ve bu 3 virüs de Çin kaynaklıdır. Koronavirüsler (Coronaviridae ailesi), Hayvanlar Alemi’nde yaygın olarak görülen bir virüs grubudur. COVİID-19 isimlendirmesi, 2019 yılında yayılmaya başlayan, “yeni” (İng: “novel”, Lat. “novo“) bir koronavirüs (CoV) olduğunu belirtmek için kullanılmıştır. Burada belki de insanların kafasını karıştıran ismindeki ‘’yeni’’ ifadesidir. Bu yeni ifadesi yüzünden insanlar, koronavirüsün ilk kez ortaya çıktını düşünmüşlerdir. Halbuki koronavirüslerin 1960’lı yıllardan beridir bilindiği yukarıda bahsedilmiştir(web_6). Yeni koronavirüsün henüz etkin bir tedavisi bulunmamaktadır(Buruk vd.2020;3)

COVID-19 salgınına neden olan SARS-CoV-2 virüsünün temel bulaşıcılık katsayısının 1.4-2.5 arasında olduğu düşünülmektedir; yani virüsün bulaştığı her bir kişi, kendisinden başka ortalamada 1.4 ile 2.5 kişiye (ya da kabaca 1-3 kişiye) bulaştırabilmektedir. Bu sayı, MERS salgınında görülen 0.7 civarındaki temel üreme sayısından epey büyüktür. SARS için bu değer 2-5 arasında olmuş ve bu salgın sırasında 8373 insan hastalanmış ve en az 774 ölüm meydana gelmiştir(web_6). MERS salgını diğerlerine göre daha düşük bulaşıcılık oranına fakat aynı zamanda yüksek öldürücülük oranına sahiptir. Yani bulaştığı birçok insanı daha fazla bulaşmasına izin vermeden öldürüyordu. Yüksek ihtimalle bu yüzden pandemi değil epidemi olarak ilan edildi. Görüldüğü gibi SARS ve COVİD-19’un öldürücülüğü düşük fakat bulaşıcılığı yüksektir. Ancak burada öldürücülüğü düşük demek az kişinin ölmesine neden olmuştur demek değildir. Bu oran enfekte ettiği vaka sayısının oranına göre düşük çıkmaktadır. Halbuki SARS ve COVID-19’un toplam ölüm oranlarına bakıldığında aralarındaki farkın uçurum olduğu görülmektedir. 2003 yılında SARS yüzünden 774 ölüm meydana gelmişken bugün itibariyle (18.05.2020) Covid-19 yüzünden 315.023 kişi hayatını kaybetmiştir (Tablo2).

Kıyas olması bakımından, 2003 yılında salgına dönüşen SARS, bulaştığı her 10 kişiden 1’ini öldürmüştür; yani SARS-CoV’un öldürücülük oranı %10’du. MERS salgını sırasında her 10 kişiden 4’ü ölmüştür; yani MERS-COV’un öldürücülük oranı %40 idi(web_6). 24 Şubat 2020 tarihli verilere göre(web_7) SARS-COV-2’nin (Covid-19) öldürücülük oranı %3 civarındadır(Tablo 1).

 

 

SARS-COV

 

 

MERS

 

SARS-COV 2

(Covid-19)

 

Bulaşıcılık Oranı

 

2-5

 

0.7

 

1.4 – 2.5

 

Öldürücülük Oranı

 

%10

 

%40

 

%3

Tablo 1. Koronavirüslerin bulaşıcılık ve öldürücülük oranları.

 

 

SARS-COV

 

 

MERS

 

SARS-COV 2

(Covid-19)

 

Ölen Kişi Sayısı

 

774

 

640

 

315.023

 

Enfekte Olan Kişi Sayısı

 

8373

 

1791

 

4.710.614

 

Tablo 2. Koronavirüslerden dolayı enfekte olan ve ölen kişilerin sayıları (Covid-19 için bu rakam artmaktadır) (Son erişim: 18.05.2020)

Bilimin Halka Ulaşmasının Önemi

Bu zamana kadar yapılan açıklama ve araştırmalar göstermiştir ki; koronavirüsler, aslında zaman zaman hayatımıza dahil olmuş, yüzlerce hatta binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Hatta bunu çok yakın zaman dilimi içerisinde yani 2003, 2012 ve 2020 yıllarında yapmıştır. Ama nedense Covid-19 hastalığı ortaya çıktığında başta Türkiye olmak üzere dünyanın diğer ülkelerindeki insanlar böyle bir virüsle ya da salgınla ilk kez karşılaşmışçasına tepki vermiştir. Bugün, COVID-19 için T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından bize önerilen sosyal mesafe, sosyal izolasyon, kişisel hijyen ve maske kullanımı gibi durumların %100’ü, 2012’de Ortadoğu’da başlayıp yine neredeyse tüm dünyaya dağılan MERS salgını için söylenmiştir. Bugün, ülkemizde COVID-19 için oluşturulan bilim kurulu, 2012 MERS salgını içinde oluşturulmuştur. Hatta 2012 MERS salgını için oluşturulan bilim kurulu, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak kararlar alıp yürürlüğe koymuştur. Bunun nedeni ise MERS salgınının başlangıç döneminin yine Umre dönemine denk gelmesi ve Umre’ye giden ve dönen insanlar için uyarıcı ve bilgilendirici nitelikte kararlar alınması olmuştur. 2012 MERS salgınından sonra Umre’den dönen hacılar için T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı 14 gün evlerinize ziyaretçi kabul etmeyin ve sizlerde kimseyi ziyarette bulunmayın diye uyarmıştır(Akbaba, 2014;221). Bugün, COVID-19 için uygulanan uçaklarda ve diğer toplu taşıma araçlarındaki oturma planları 2012 MERS salgını için oluşturulan oturma planları ile %100 aynıdır. Bugün, olası COVID-19 vakalarının takip algoritması için uygulanan prosedürler nasılsa 2012 MERS salgını için uygulanan vaka takip süreci de %100 aynıdır. Tüm bu aynılara ve %100’lere ve hatta çok yakın bir zamanda bu salgını geçirmiş olmamıza rağmen acaba neden insanlarımız bu durumu ilk kez yaşıyormuş gibi bir tepki vermiştir? Aynı şekilde acaba neden toplumda bilgi kirliliği ve karmaşası yaşanmıştır? Bunun şüphesiz en temel nedeni 2003 SARS ve 2012 MERS salgınının günümüzdeki COVID-19 kadar insana ulaşmamış olması ve hatta 2012 MERS salgınında Türkiye’den yalnızca bir kişinin ölmesinden dolayı gündem yaratmamış olmasıdır. Buna ilaveten diğer bir önemli neden ise bu süreci tıp çevresi dışından konuşan ve aktaran kişi veya kurumların olmaması ya da çok az olmasıdır. İşte asıl üzerinde durulması gereken konu tam olarak da budur. Yukarıda bahsedilen popüler bilim ve önemi adlı kısım işte bu yüzden açıklanmıştır. Bugün COVID-19’un etki alanının büyük olmasından ötürü bir dizi popüler bilim yayınları yapan internet siteleri başta olmak üzere medyada da hemen her gün haberi yapılmıştır. İnternet ve sosyal medyanın gücünün de etkisiyle konuyla ilgili paylaşımların ardı arkası kesilmemiştir. Hemen her gün ülkelerin en yetkili kişilerinden yapılan açıklamalar durumun ciddiyetini göz önüne sermektedir. Yani bir salgın sadece tıp çevresi arasında konuşulmamış ya da sadece tıp dergilerinde hekimler tarafından okunmakla kalmamış, doğrudan halka anlayabileceği düzeyde bilgiler aktarılmıştır. Aslında tam olarak popüler bilim yapılmıştır. Bunu yapmalarının nedeni halkın bu konudaki bilgi düzeyini arttırmak ve olası durumlara karşı önlem almalarını sağlamaktır. Başta Türkiye olmak üzere COVID-19 hastalığı bulaşmış hemen her ülke bu durumu başarmıştır. Gerek sıkı önlemler alarak, gerek sosyal medyadan ya da ana akım haber kanallarından yapılan açıklamalar yoluyla COVID-19 hastalığına, bulaş yoluna ve önlemlerine karşı halkı belli bir bilinç düzeyine çıkarmıştır. Ancak ne yazık ki bu bilinç milyonlarca insanın hasta olmasından ve binlerce insanın ölmesinden sonra oluşmuştur. Bu yazının burada vurgulamak istediği asıl meselesi şudur. Mademki biz 2012 gibi çok yakın bir zamanda dünyayı tehdit eden bir salgın geçirdik. Mademki bugün yaşanan süreçle 2012 salgınında yaşanan süreç aynı neden bu kadar insan hastalandı ve öldü? Hastalık kısmen farklı olsa da bulaş yolu tamamen aynıydı. Bu sorunun cevaplarından birisi popüler bilim ya da bilimi popülerleştirip halka aktaran insanların sayısının az olması ve bu konuda yeterince teşvik sağlanmamış olmasıdır. Eğer ki COVID-19 için oluşturulmaya çalışılan bilinç 2012 MERS salgını için oluşturulsaydı, 2020 yılına gelindiğinde insanlar ne yapması veya ne yapmaması gerektiğini daha fazla bileceklerdi. Ancak ne yazık ki zamanında bu konuya yeteri kadar önem verilmediği için bugün binlerce insan hastalıktan dolayı değil, bilgisizlikten dolayı hayatını kaybetmiştir. Aslında bugünü öngören ve hatta olası bir salgın meydana gelirse, geçmişe dayanarak ne kadar da savunmasız kalacağımızı söyleyen insanlar da vardı. Bu insanlardan birisi gayet etki derecesi yüksek olan Bill Gates idi. Bill Gates 2015 yılında halka açık yayınlanan bir TEDX konuşmasında gelecek salgın için hazır değiliz diye insanların aklına bu fikri yerleştirmişti. Peki bu söylemini neye dayandırıyordu? Elbette geçmiş dönemlerde yaşadığımız salgınlara dayandırarak söylüyordu. Geçmişte yaşanılan salgının kısa sürede tüm dünyaya yayılmasının temel sebeplerinden birisi şüphesiz gelişen ulaşım sistemlerindeki teknolojimizdi. Bir virüs saatler içerisinde kıtalararası yolculuk yapar hale gelmişti. Bu durumun ne kadar kolay olduğunu ve bizim bu konuda ne kadar savunmasız kaldığımızı Bill Gates ve eminim birçok insan görmüş ve anlamıştı. Bill Gates 2015 yılında TEDX konuşmasına hazırlanırken muhtemelen şöyle düşündü. 2012 yılında 3. Dünya ülkelerinden birinde meydana gelen bir salgın, saatler içerisinden dünya üzerinde çok uzak noktalara gidebiliyordu. Öyleyse ileride daha da fazla gelişecek teknolojimiz sayesinde yeni bir salgın neden yayılmasın?(konuşmanın tamamı için: web_8).

Sonuç

Bu çalışmada zaman zaman tüm dünyayı tehdit etmiş olan koronavirüs ailesinden, bunların oluşturduğu salgınlardan bahsedilmiştir. Buna ek olarak popüler bilimin ne olduğu ve tüm toplumlar için aslında ne denli hayati öneme sahip olduğu da belirtilmiştir. Geçmişte de koronavirüsünden kaynaklı salgınlar meydana da gelse de halk tarafından günümüzdeki kadar bilinmediği, farkında olunmadığı görülmektedir. Bunun temel sebebi SARS ve MERS hastalığının etkisinin COVID-19 kadar olmamasıdır. Buna ilaveten internet teknolojisinin ve internete ya da bilgiye erişimin günümüz kadar fırsat vermeyiş olmasıdır. Eğer ki 2003 SARS ve 2012 MERS salgını meydana geldiğinde, televizyon ve internet ortamında günümüzdeki kadar paylaşım ve bilgilendirme yapılsaydı 2019 yılının sonlarında Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan SASR-COV 2 virüsüne karşı insanlar daha bilinçli ve bilgili olabilirdi. Böylece COVID-19 hastalığının bu denli etkisini yaşamıyor olabilirdik. Eğer ki önümüzdeki ilk 10 yıl içerisinde yeni ve farklı bir salgın meydana gelirse insanların artık konuya yaklaşımında çok daha fazla tedbirler yer alacaktır.

Öneriler

Bu gezegende yaşayan herkesin gerek salgınlar için, gerekse doğal afetler için yapılan bilimsel çalışmaları anlayıp halka aktarabilen insanlara ihtiyacı vardır. Buna popüler bilim deniyor. Böylece hem insanların bilgi ve farkındalık düzeyi yükseliyor hem de olası felaketlerden dolayı hayatı tehlikeye girmiyor ya da daha az tehlikeye giriyor. Şüphesiz bu duruma en uygun alanlardan birisi coğrafya bilimidir. Yapılan coğrafya çalışmalarından anlayan insanların çeşitli platformlarda halka, dünyada ne olup bittiğini anlatması gerekmektedir. Bu sayede hem hayat kurtarılırken hem de coğrafyanın bu gezegen için ne kadar önemli bir bilim olduğunu göstermiş oluruz.

 

KAYNAKLAR

  • Akbaba, M., Kurt, B. ve Nazlıcan, E., ‘’Yeni Coronavirus Salgını’’, Türk Halk Sağlığı Dergisi, Cilt 12, Sayı 3, s. 217 – 227, 2014.
  • Buruk, K. ve Ozlu, T., ‘’New Coronavirus: SARS-CoV-2’’, Mucosa Medical Journal, Cilt 3, Sayı 1. s.1-4, Mart 2020.
  • İnal, S., ‘’Middle East Respiratory Syndrome-Coronavirus (MERS-CoV) Enfeksiyonu: Ortadoğu Solunum Yetmezliği Sendromu-Koronavirüs Enfeksiyonu’’, Okmeydanı Tıp Dergisi, Sayı 32(Ek Sayı), s.37-45, 2016.
  • Nemli, S.A. ve Demirdal T., ‘’ Ortadoğu Solunum Yetmezliği Sendromu Koronavirüsü Middle East Respiratory Syndrome-Coronavirus (MERS-CoV)’’, Kocatepe Tıp Dergisi, Sayı 17, s.77-83, Nisan 2016.
  • Özsevgeç, T., Eroğlu, B. ve Köroğlu, Y., ’’ Popüler Bilim Dergilerinin Değerlendirilmesi: Bilim ve Teknik ve National Geographic Örneklemi’’ Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 30, s 619-630, 2017.
  • Til, A., ‘’Yeni Koronavirüs Hastalığı (Covıd-19) Hakkında Bilinmesi Gerekenler’’, Göller Bölgesi Aylık Ekonomi ve Kültür Dergisi, Cilt 8, Sayı 85, s. 53-57, Nisan 2020.
  • Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma Bilim Alanı, ‘’Yeni Koranavirüs (2019 nCoV) Salgınında Günce Durum’’ Bilimsel Rapor, Şubat 2020. 

Web Kaynakları

 

[1] Saint Petersburg State University, Instute Of Earth Sciences, Master Student