Yalnız ve Güzel Ülke: KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

Murat ÇOKSEYREK [1]

 

Adana’dan 45 dakikalık uçuş ile Ercan Havalimanına varıyoruz. Ülkelerin en büyük şehir havalimanları genellikle simgesel isimler alırlar. KKTC havalimanına da işte böylesi bir simgesel isim verilmiş. Havalimanını ismini Kıbrıs Barış Harekatının 1.günü şehit olan Hava Pilot Binbaşı Fehmi Ercan’dan almıştır. Yine başta Adanalıların yabancısı olmadığı bir isim “TOPEL” Adana şehir merkezindeki işleyen belli bir hattaki dolmuşların ismidir. Bu dolmuşların arka kısmında bir KIBRIS haritası vardır. Kıbrıs’ta ilk Türk hava harp şehidi olan Cengiz Topel ‘de Kıbrıs’ta şehit düşen ilk hava pilotudur. Bu anlatılanlar; KKTC’nin yalnızlığına dair ilk işaretleri veriyor nitekim KKTC dünyada sadece Türkiye tarafından tanınan bir ülke. Buraya sadece Türkiye üzerinden gelinebilmekte. Ve bu yalnızlık hava limanından başlayıp tüm ülkeye yayılmakta. Ülke resmen tanınmadığı için, hiçbir uluslararası marka Kuzey Kıbrıs’ta faaliyet göstermemekte Örneğin Türkiye’de Vodafone kullanıyorsunuz ama KKTC’de bu markayı göremezsiniz. Bildiğiniz eski “TELSİM” Vodafone olarak kullanılmakta. Veya havalimanlarında uluslar arası marka değeri olan fast food restoranlarda yer almamakta (BURGER KING, MC DONALD’S) KKTC hiçbir uluslar arası spor ve organizasyonda temsil edilememekte. İşte tüm bunlar Bir ülkenin yalnızlığının göstergelerinden sadece bir kaçı.

Havalimanından çıkıp Girne’ye doğru yol aldığımızda araçların üstünüze üstünüze geldiği hissine kapılıp her an bir kaza olacak durumuyla karşılaşacak gibi oluyorsunuz. Çünkü burada trafik soldan akmakta. İngilizlerin sömürge kurduğu ülkelerde karşılaştığımız bu durum bir dönem sömürge olarak kullandığı ve halen İngiliz üssünün olduğu KKTC’de etkisini göstermiş. Ada’da KKTC tarafında da önemli bir İngiliz turist hakimiyeti söz konusu bu durum Ada’nın hem ucuz ve güvenli olmasından hem de İngilizlere ters gelmeyen trafik akışı ve bazı İngilizler’ e özgü alışkanlıkların devam etmesinden kaynaklandığı söylenmekte.


Ülkenin en büyük geliri turizm ve eğitim. Sanayi üretimi adına hiçbir şey yok aklınıza ne gelirse Türkiye üzerinden gelmekte. Adaya adını veren zengin bakır yatakları dahil maalesef işletilemiyor. (Periyodik tabloda “CU” bakırın simgesidir. Ada’da ismini “CYPRUS” zengin bakır yataklarından almıştır) Tabi ki bu durum ada halkının tembelliğinden değil üretimi yapacak uluslararası bir firma bulunmaması ve üretim yapılsa bile ülke üzerinden yapılacak ihracatta yaşanacak sorunlar gösterilmekte. Ada halkı tabi ki bu işsizlik durumundan ve Türkiye’ye bir yükmüş gibi görülmekten oldukça rahatsız. Ülkenin uluslar arası dünyada yalnızlaştırılması hiç hoşlarına gitmese de bu durumdan kurtulmak adına yapılan müzakereler halen önemini korumakta.

Beşparmak Dağları 

GİRNE: Gelelim yalnız ülkenin güzelliklerine. Bu güzelliklere Girne’den başlamak en doğrusu sanırım. Tipik bir Akdeniz kenti olduğunu söyleyebilirim. Liman, kıyı boyunca dizilmiş kafe ve restoranlar ve Akdeniz insanının sıcakkanlılığı kente bezenmesi. Girne kalesi ve kale içindeki gemi batığı görülmesi gereken yerlerden, bebekli bir seyahatin nerede sonlanacağına bazen kucağınızdaki bebek karar verebiliyor Bu nedenle herkes tarafından görülmesi gereken gemi batığını görmeden bir liman gezintisi ve fotoğraf molası ile kısa bir Girne turu yapabiliyoruz.

Girne Kalesi

 

 

 

 

 

 

LEFKOŞA:
Başkent Lefkoşa tipik bir başkent özelliği göstermekte ve devlet ciddiyeti adeta şehre yansımış. Hem Rum kesimine başkentlik yapmakta hem de KKKTC’ye bu özelliği ile dünyada tek şehir. İki ülkeye başkentlik yapan şehir ikiye bölünmüş durumda. Bu bölünme “Yeşil Hat” denilen yapı ile sağlanıyor. Bu hat 1964 yılında iki toplumun aralarındaki çatışmaların arttığı dönemde Dönemin İngiliz Barış Gücü komutanı General Peter Young, askerleriyle Lefkoşa’nın Türk ve Rum mahallelerini tek tek inceledikten ve nüfus dağılımını belirledikten sonra yeşil bir kalemle sınırı çizdi; adına da “Yeşil Hat” dendi. Bu hat günümüzde duvarlarla, kum torbaları ve dikenli tellerle kaplı. Hat boyunca fotoğraf çekmek yasak her iki taraftanda!
Lefkoşa’da görülmesi gereken yerlerin başında BARBARLIK MÜZESİ olarak adlandırılan mekân gelmektedir.
25-26 Aralık 1963’te Lefkoşa’da geçen olaylarda, Binbaşı Nihat İlhan’ın bir süre önce yanına aldırdığı ailesinin içinde bulunduğu ev Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyen EOKA’ya bağlı çeteciler tarafından basılmış ve Binbaşı İlhan’ın ailesi burada kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Sonradan yapılan incelemelerde, şehitlerin vücutlarındaki yaralardan ve duvarlarda halen yeri belli olan kurşun izlerinden toplamda 33 el ateş edildiği anlaşılmaktadır. Eşinin ve çocuklarının şehit edildiğini Binbaşı Nihat İlhan ise ancak 4 gün sonra öğrenmiştir. Katliamın izlerini canlı tutan bu mekânı ziyaret etmek çok acılı ve zor olsa da yalnız ülkenin tarihine duyacağımız saygıyı diri tutacak bir anıt olma özelliğini taşımaktadır.

ASLA ZİYARET EDEMEYECEĞİNİZ KAPALI MARAŞ BÖLGESİ (HAYALET ŞEHİR)

Maraş Bölgesi

Geçmişte otel olarak işletilen sadece Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ziyaret edebileceği ORDU EVİ dışında tamamıyla girişi yasak olan ve çürümeye terk edilen otel ve eğlence merkezlerinin yer aldığı Kıbrıs’ın en gözde turizm merkezlerinden hatta günümüzde dünyanın en temiz sahili ve deniz kıyısı olarak gösterilmekte Maraş bölgesi her ne kadar KKTC’ye ait olarak görülse de Birleşmiş Milletlerin aldığı karar uyarınca bölgeye girişler yasaklanmış durumda. Şimdi gelin bu bölgenin geçmişine ve hikayesine aşağıdaki bağlantıdan bir göz atalım. Fotoğraflar “ Bakarsan Bağ Bakmazsan Dağ olur” atasözümüzü son derece haklı çıkarmakta…
http://listelist.com/kibris-hayalet-sehir-kapali-maras-fot…/

MAGUSA:
Frenkler tarafından “Famagusta” olarak tanınan bu şehir; “Magosa, Mağusa, Gazimağusa ve Famagusta” isimleriyle kimlik arayışına devam etmektedir, Kıbrıs’ın çok kültürlülüğün bir yansıması olan şehir eskinin yeninin ve dinlerin mekanlarıyla iç içe yaşadığı bir şehir olma özelliğini göstermekte.
Gelelim Magosa’nın kültürel ve dini zenginliğinin yansımalarına…

 

St. BARNABAS MANASTIRI İKON VE ARKEOLOJİ MÜZESİ:

Bu tarihi mekânı gizemli kılan Barnabas’ın kendi eliyle yazmış olduğu Matta incilinin kopyasını yazan AZİZ BARNABAS’a ithafen yapılması ve asla bulunmayan İncil’in hikayesini barındırmasıdır.
“Salamis’te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan, St. Barnabas, Kudüs’te eğitim gördükten sonra Kıbrıs’a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için 45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St. Barnabas’ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi Salamis’in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler ve göğsüne de St.Mathews’un yaptığı incilin kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır. 432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş olur. Bu keşif sonrasında Piskopos, İstanbul’a giderek İmparator Zeno’yu bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşa edilmesi için bağışta bulunur. Manastır 477’de inşa edilir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana gelmiştir”.
St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu 18. yy’dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu bulunmaktadır Bölgenin en geniş müzesinde, Kıbrıs’ın Neolitik Döneminden Roma Dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserleri görebilmek mümkündür.

 

 

 

 

 

Barnabas’ın yaşam öyküsü ve manastırda meydana gelen gizemli adli olayları okumak için;
http://www.yeniduzen.com/aziz-barnabas-manastiri-31439h.htm

Magosa’nın kalbi: LALA MUSTAFA PAŞA CAMİ’Sİ

Magosa’da öncelikle şehri çevreleyen surları gezebilir, Namık Kemal Meydanında şehrin kalbine doğru dingin bir yolculuk yapabilirsiniz sonrasında Magosa’nın kalbi: LALA MUSTAFA PAŞA Camisi’ni ziyaret etmeye hazırsınız demektir.
Camiinin giriş avlusunda tüm heybetiyle bizi tropik ceviz ağacı karşılamakta 1298 yılında katedralin inşaatına başlanıldığı yılda ekilen ve o zamandan beridir dimdik ayakta duran tropik incirin yani tarihi “Cümbez Ağacı” gölgesinde mistik bir yolculuğa çıkışın kapıları açılmakta. Bu ağacı farklı kılan bir diğer özelliği de meyvelerinin gövdesinde çıkması…

 

Orijinal ismi Aziz Nikolas Katedrali olan eski bir Katolik mabedi olan Lala Mustafa Paşa Camii, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük iki camisinden biridir. 1328’de katedral olarak açılmıştır. Osmanlı imparatorluğunun 1571 yılında Kıbrıs’ı ele geçirmesiyle beraber cami olarak değiştirilmiştir. Daha sonralarında gotik mimarisi kullanılarak minare eklenen “St Nicholas Katedrali” yeni adıyla “Lala Mustafa Paşa Camisi” geçmişte birçok kral kraliçenin taç giydiği şehrin en önemli anıtı ve simgesidir. Kral ve kraliçelerin bu katedralde taç giymesi Kıbrıs’ın geçmişte ne denli önemli bir siyasi ve dini merkez olduğunun bir göstergesi.
Yalnız ve Güzel ülkeye saygılarımı sunarak SEYAHATLE kalın diyorum.

 

[1] Çukurova Toroslar Anadolu Lisesi Coğrafya Öğretmeni