YAYILMA:
KEŞİFLER VE HASTALIKLAR

Nazan ÖZÜR [1]

Milyonlarcası kütüphanelerde saklanan belki onlardan çok daha fazlası da geçen zaman içinde kaybolmuş, çürümüş, yanmış olan metin ve çizimler, insanların tarih boyunca biriktirdiği bilgi mirasıdır. Elbette bu çabanın birçok nedeni olabilir ancak bunlar içinde insanın çevresini yani dünyasını tanıma ve anlama isteği ilk sıralardadır.  İnsanın dünyasını tanımlama isteği mağara duvarlarında, papirüslerde ve parşömenlerde açığa çıkan çizimlerle başlamıştır. Öncelikle çizerek daha sonra da yazarak tanımladığı dünya, aynı zamanda coğrafya bilgisinin oluşumunu da sağlamıştır. Zaman içinde coğrafya bilgisi dünyanın sınırlarını genişletmiş, sınırlar genişleyince de coğrafya bilgisi genişleyip şekillenmiştir. İnsanlığın dünyaya yayılması böyle başlamıştır. Kültürden kültüre aktarılan bilgiler bir araya getirilmiş, 15. yüzyıl sonlarına kadar gelen yazılı/çizili birikimlerle üç kıtadan oluşan bir bilinen dünya inşa edilmiştir (Şekil 1).

Şekil 1. 15. Yüzyılda Bilinen Dünya[2]

Önce, Portekizlilerin Batı Afrika keşifleri ve Hindistan yolunu bulmaları, 1492’de K. Kolomb’un Amerika kıtasına ulaşması ve sonrasında yaşanan gelişmeler, 1520’de F.Macellan’ın dünyanın çevresini dolaşması yayılmanın ikinci aşamasıdır. Hemen arkasından başta İngilizler olmak üzere, Fransızlar, Almanlar ve Hollandalılar denizlere açılarak dünyanın bilinmeyen yerlerini açığa çıkarma işine girişmişlerdir.  İnsanlık hazinesinin filizlenip büyüdüğü Asya, Avrupa ve Afrika karşısında, Kuzey-Güney Amerika, Okyanusya ve Avustralya keşfedilerek haritalanmıştır. Bilinen dünya, 15. yüzyıl keşiflerinden sonra eski dünya[3] geri kalanı ise yeni dünya’ olarak tanımlanmaya başlanmıştır (Şekil 2).

Şekil 2. Keşifler Sonrasında Eski ve Yeni Dünya Bir Arada [4]

Bu yeni dönemde değişen insan faaliyetlerine bağlı olarak yeni bir gelecek düşüncesi tüm doğal ve beşeri süreçleri etkilemiştir. Her şey hızla değişmiş, insanlık yolculuğunda keskin bir dönemeçten geçilmiş, bilinen dünya imgesi görünmemek üzere gözlerden kaybolmuştur. Bu olaylar insanlık tarihinde büyük değişikliklere neden olurken özellikle hiç olmadığı kadar büyük miktarda mal, eşya, bitki, hayvan ve insan hareketliliği yaşanmaya başlamıştır. Bu hareketlilik, insanlığa bir yanda para, zenginlik, konfor, gelişme, teknoloji, büyüme, bilimde devrim ve toplumsal alanlarda yenilik sunarken terazinin diğer kefesine, dünya savaşları, artan eşitsizlik, sömürgecilik ve yayılan hastalıkları yerleştirmiştir. 

İnsanlığın dünyada yayılma serüveni olumlu ve olumsuz yanlarıyla hızla devam ederken yayılmayı sağlayan en önemli faktör ulaşım sistemleri olmuştur. Ulaşım sistemlerinin gelişiminde dönüm noktası oluşturan temel konular denizyolları, demiryolları ve hava yollarının gelişim evreleridir. Elbette tarihteki birçok olay bu etkileşimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak burada sadece yayılma, hastalıklar ve ulaşım sistemlerinin gelişimi arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir. Özellikle keşifler sonrası dünyada gerçekleşen hızlı yayılmanın en etkili gücü ulaşım sistemleri iken hastalıklar bu yayılmada kısıtlayıcı rol üstlenmiştir.

YAYILMA

Bilinen dünyanın genişlemesinin en önemli sonuçlarından biri insanlığın dünyaya yayılmasıdır. 15. yüzyıl gelişmelerinden sonra insanlık, Afrika’dan ilk çıkıştan[5] sonraki ikinci önemli yayılma dalgasını yaşamıştır. Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan insanlar eski dünyanın yalıtılmış bölgelerinden çıkarak birbirleri ile tanışma ve kaynaşma fırsatı bulmuştur. Önceden korkutucu bir engel olarak bilinen okyanuslar, kıtaları bağlayan birer yol olmuş, Fenikelilerden beri bilinen deniz yolculukları, daha büyük gemilerle, daha uzak mesafelere, daha çok çeşit ve miktarda mal taşıma amacıyla yapılmaya başlanmıştır. Deniz yolları büyük miktarda mal taşımak için karalardan daha fazla tercih edilir hale gelince, ülkeler yayılma stratejilerini açık denizlere ulaşabilmek üzerine kurmuştur. Bugün sadece deniz ulaşımı faaliyetleri bile kıtalar arası yoğun hareketin yani yayılmanın boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Denizyolları ve Yayılma

Eski dünyanın yalıtılmışlığı ilkçağlardan beri insanlığın korkulu rüyası olan salgınların önüne geçmek için bir şans olmuştur. Deniz yolculuklarının başlamasıyla daha uzak mesafelerde yaşayanlar da birbirleriyle temas kurabilmiştir. Örneğin İpek yolu Doğu ve Orta Asya sakinlerini, Asya’nın en batısına kadar kara yolu ile ulaştırmaktadır. Bu noktadan sonra Doğu Akdeniz limanları daha batıya erişmede etkili rol oynamıştır. O halde yayılmada ilk aşama, deniz yollarının kara içi ulaşım sistemlerine eklenmesiyle gerçekleşmiştir. Bu şekilde Akdeniz, uzunca bir süre eski dünyanın ulaşım sistemlerinin merkezi olmuştur. Yayılma arttıkça salgınların etki alanı genişlemiş sonuçları ağırlaşmıştır.  

Akdeniz’de binlerce yıldır yapıla geldiği üzere, Sicilya’daki Messina limanına, 1347’de on iki Ceneviz kalyonu yanaşmıştı. MÖ 3000’li yıllardan beri[6] birbiriyle karada ve denizde ticaret yapan insanlık için olağan bir gündü. Oysaki gemilerin getirdiği veba mikrobu, her türlü çabaya rağmen kısa süre içinde tüm Avrupa’ya yayılarak tarihin gördüğü en büyük salgınlardan birine neden oldu. Hastalığın ilk görüldüğü 1328 ile sonlanmaya başladığı 1352 tarihleri arasında, dünyada 50 milyon kişi öldü[7]. Ortaçağ vebası sonrasında bilinen dünya nüfusunun üçte biri ölmüş, her yer ve herkes bundan etkilenmiş, Floransa’nın da Çin’in de nüfusu yarı yarıya azalmıştır. Salgın kara ölüm olarak adlandırılmış ve bilinen dünyaya dehşet saçmıştır. Böylelikle yayılma, yalıtılmış ortamlarda yaşayan insanların daha kolay atlatabilecekleri bulaşıcı hastalıkların küresel bir sorun haline gelmesine neden olmuştur.  

Geçen zaman içinde insanlığın denizlerdeki faaliyetleri hız kazanmıştır.  Ortaçağdaki yaygın inanca göre dünyanın büyük kısmı kara ile kaplıyken geride kalan önemsiz bir kısımda sulardan oluşmaktadır. Sular, mevcut karaları çevreler şekildedir[8]. Söz konusu görüş, o zamana kadar bilinen dünyanın merkezinde konumlanmış olan Akdeniz’in daha önemli ve ön planda tutulmasını anlaşılır kılmaktadır. Ancak Portekizlilerin başlattığı ve sonradan İspanyollar ile devam eden keşifler süreci durumun hiç de düşünüldüğü gibi olmadığını kısa süre içinde göstermiştir.  

Portekizli gemici Bartelmi Diaz, 1488’de Güney Afrika’nın en güneyine Ümit burnuna ulaşmış, yeni bir deniz yolu keşfi ile Lizbon’a (Portekiz) dönmüştür. Ardından Vasco de Gama Hint yarımadası batı kıyılarındaki Kaliküt açıklarına, 20 Mayıs 1498’de barışçı amaçlarla demirlemiştir. Bu olaydan 4 yıl sonra, 1502’de ağır silahlarla donanmış bir filoyla, Doğu Afrika’dan itibaren bölgedeki Portekiz yayılması başlatılmıştır[9]. Çok geçmeden diğer Avrupa ülkeleri, Güney ve Doğu Asya’ya kolayca ulaşıp sömürgeleştirmiştir. Artık eskiden bilinen kara ve denizyolu sistemlerinin dışında, Avrupa ve Güney Asya arasında işleyen yeni bir ulaşım ağı oluşmuştur. Böylelikle kuzey ve güney yönlerinde genişleyen yeni yayılma alanı ile bilinen dünyanın sınırları değişmiştir.

Öte yandan bir başka gemi, bu kez 12 Ekim 1492’de Bahama takımadalarından biri olan Watling (San Salvador) kıyılarına yanaşmıştı. Amiral K. Kolomb, iki kaptanla birlikte seferin tutanakçısı Rodrigo de Escovedo, Segovialı Rodrigo Sanchez ve diğer adamlarının şahitliğinde adaya İspanya kralı adına el koymuştu[10].  Daha batıya doğru gelişen sınırlar bilinen dünyadan çok daha geniş bir alanı içine almıştır. Üstelik Kolomb’a göre buraları “yeryüzünün güneş altındaki başka hiçbir yerinde bulunamayacak kadar” güzeldir[11]. Dünyanın doğusu ile batısının kaynaşması eski dünya ile yeni dünyanın bütünleşerek dünyanın tümünün bilinir hale gelmesi bir iki yüzyıl içinde gerçekleşir.

Dünya sahnesinde yeni bir yayılma dönemi daha yaşanmaktadır. Bir yandan bilinen dünya genişlemiş ve artık kürenin tümü açığa çıkmıştır. Harita bir bölge için değil kürenin tüm yüzeyinin düzlem üzerine aktarılabilmesi için hazırlanmaya başlanmıştır. Bütün dünya harita sayesinde el altında ve gözler önündedir. Terra incognita[12] ortadan kalkmış, keşfedilen denizler ve topraklar düzlem üzerine işlenirken yayılma yeni bir şekil almıştır. Dünyanın her köşesinden ırkların, dillerin, dinlerin ve diğer kültürel unsurların kaynaşması birbirine üstün gelmesi, yok etmesi ya da yeniden şekillendirmesi süreci başlamıştır. Bu sadece ekonomik yapılar, siyasi güçler ve kültürler arası bir savaş değildir: İnsan topluluklarının bağışıklık sistemleri de savaşmıştır.

Avrupalılar kendi bağışık oldukları hastalıkları sömürge topraklarına taşırken, gittikleri yerlerden kaptıkları hastalıkları anavatanlarına getirmişlerdir. Afrika, doğu Amerika ve Avrupa limanları arasında köle, hammadde ve mamul maddenin yer değiştirdiği bir ticaret üçgeni kurulmuştu. Sistem durmaksızın işleyen bir çark gibi hareket ediyorken mikroplar da yer değiştirmiştir. Güney Asya ve Uzak Doğu’dan Avustralya’ya kadar uzanan ticaret ağına ait gemiler, sarıhumma ve sıtma başta olmak üzere birçok hastalığı bütün kıtalar arasında yaydılar[13]. Limandan limana taşınan hastalıkların her kıtada yarattığı etki ise farklı olmuştur.

Avrupalılar sıtmayı bildiklerinden keşifler öncesinde bir şekilde kontrol altına almışlardır. Ancak tüm teknolojik güçlerine rağmen tropiklerde, nemli vadi ve ova tabanlarında sıtma yeniden karşılarına çıkmıştı. Amerika kıtasında sıtmanın yaygınlaşması önce beyazlar, sonra da işgücü olarak kullandıkları Amerika yerlileri üzerinde etkili olmuştur. Yerlilerin miskin ve mecalsiz halleri en sonunda toplu ölümlerle sonuçlanınca pamuk, şekerkamışı gibi plantasyon alanlarında çalışacak kimse kalmamıştı[14]. Böylece kısa sürede İspanyol İmparatorluğu içine alınan Amerika topraklarında 1500 yılında 50 milyon kadar olan yerli nüfusu, 1650’de 4,5 milyona kadar düştü[15]. Ağır işlerde çalıştırılan, aşırı zorlanan Amerika yerlileri, kitleler halinde ölürken, Afrika kıtasından daha dayanıklı(!) siyahi köleler getirilmesi, bu sorunu kısa sürede ve istenilen şekilde çözmüştür. Beyazlar yani Avrupalı halklar, yeni sahiplendikleri bu kıtaya sıtmayı getirip yayanın kendileri olduğunu kabul etmemiş, bu konuda yerlileri suçlayarak onlardan uzak durmayı tercih etmişlerdi[16]. Yayılmanın kıtadaki yansımaları, sömürgeleştirdiği yerlerden farklı olmamıştır.

Avrupa Ortaçağ’da gördüğü korkulu veba rüyasının etkilerini üzerinden henüz silmiş ve özellikle de nüfus konusunda bir toparlanma dönemine girmişken, keşiflerden sonraki yüzyılda hastalıklar tekrar geri dönmüştür. 1600’lü yıllarda hastalıklar, savaş ve açlıktan daha öldürücü durumdadır. Ortaçağ’da salgın hastalıkların en kötüsü veba iken 1600’lerde çiçek, dizanteri, kısmen tifüs ve frengi salgın hastalıklar arasında başı çekmektedir[17]. Avrupa’da oluşan ekonomik iyileşme, şehirlerin sayısını ve nüfusunu artırmıştır. Şehirlere akın eden insanlar ise altyapı eksiklikleri nedeniyle sağlıksız ortamlarda yaşamak zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda 1661 ile 1686 arasındaki 25 yıl boyunca, ölümlerin yaklaşık beşte ikisine veba, tifüs, kızamık ve dizanteri gibi salgın hastalıklar neden olmuştur[18]. Buna rağmen Avrupa yayılması, yerleşmeye çalıştığı sömürgelerde hızlı şekilde devam etmiş, daha fazla insan ve mal taşımak için daha büyük gemiler inşa edilmiştir.  

Avrupalıların koloni kurmaya çalıştığı alanlarda karşılaştığı ve bağışık olmadığı hastalıklar, buralardaki yaşam şartlarının ağırlığı nedeniyle daha etkili olmuştur. Yeni yerleşilen ve tarıma açılan alanlarda beslenme ve olumsuz hijyen şartlarına alışık olmadıkları iklim eklenince mücadele zorlaşmıştır.  Avrupalılar sıtma veba ya da frengi ile uğraşırken, Afrika’nın yerlileri için tehdit çiçek hastalığı olmuştur. 1713’te Güney Afrikalı yerli San halkının yok olmasında en büyük rolü çiçek hastalığı oynamıştır. İngilizler 1788’de Sidney’e yerleştikten hemen sonra, Avustralya yerlilerini kırıp geçiren de yine bir salgın hastalıktır[19]. İspanyol Herman Cortez’in, 1521’de Aztekler’in başkentini ele geçirmesinde karşı tarafın yakalandığı çiçek hastalığı rol oynamıştır. Böylelikle kıtalar arası taşınan mikroplar aynı zamanda etkili bir silaha dönüşmüştür. Bu durum genellikle istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarmış, işçi ve köle nüfusu sırf bu toplu ölümler nedeniyle azalmıştır. Yayılma sonucu ortaya çıkan hastalıklar, aynı zamanda daha fazla yayılmayı da engellemiş ya da yavaşlatmıştır. Örneğin Avrupalıların tropik Afrika, Hindistan, Güneydoğu Asya ve Yeni Gine’de iç kesimlere doğru ilerleyişlerinin önündeki tek engel hastalıklar olmuştur[20]. Bu güçlük Avrupalı sömürgecilerin Afrika kıtasının iç kesimlerine sokulmalarını, yerleşim alanları kurup sahiplenmelerini neredeyse bir yüzyıl kadar geciktirmiştir.

Hastalıkların yayılması beraberinde ilaç ve tedavi konusunda gelişmeler yaşanmasına neden olmuştur. Örneğin sıtma hastalığının çaresi Amerika yerlilerinin uyguladığı bir yöntem ile bulunmuştur. Sadece And Dağlarında bulunan kına kına ağacının kabuklarından yapılan ilaç bu hastalığa iyi gelmiştir. Sıtma bir yandan salgın halinde sömürgeci güçleri engellerken, öte yandan bütün dünyaya yönelik kârlı bir pazarın oluşmasına da yol açmıştır. Kına kına ağacı kabukları, And Dağları eteklerinden alınıp dünyaya pazarlanmaya başlanmıştır. Bölgenin sahibi olan İspanyollar, And Dağları’nın yamaçlarında doğal olarak yetişen ağacın kabuklarının toplanması ve sevkiyatı için Cizvit Papazlarını görevlendirmiştir. Peru, Bolivya ve Ekvatorda misyonerlik faaliyetleri yaptığı söylenen bu din adamlarının, Hıristiyanlık adına harcanmak üzere (!) topladığı kına kına kabuğu bir tekel ürünü olmuş, 1650 civarında Cizvit tarikatıyla özdeşleştirilip, Cizvit kabuğu olarak bilinmeye başlanmıştır[21]. Askeri gücüne güvenen Dünya devletleri bakımından sıtmanın stratejik hastalıklar arasında sayılması ve belli bir oranda ilaç bulundurulması gerekliliği düşünüldüğünde yayılma, hastalık ve ticaret ilişkisinin küresel boyuttaki önemi daha net ortaya çıkmış olur.

Avrupalılar, sömürgecilik ve yayılmadan vazgeçerek kendilerini yalıtmak yerine, onlarla mücadele edecek tıp yöntemlerini geliştirmeyi tercih etmişlerdir. Ancak bu iş kolay olmamıştır, zira bilimsel tıp 1800’den önce çok gelişmemiştir[22]. O nedenle yayılmacılar ve yerliler arasında karşılıklı hastalanma süreçleri bir süre devam etmiştir. Kıtalar arası hastalık transferi sadece insanları değil bitki ve hayvanları da etkilemiştir. Amerika’dan Avrupa’ya getirilen üzümlerle birlikte floksera[23] hastalığı Avrupa’ya yayılmış, Avrupa’nın en önemli tarımsal faaliyetlerinden biri olan bağcılık büyük zarar görmüştür. Yayılma süreci devam ederken bir süre sonra bağışıklıkların gelişmesi ve güçlü olanların ayakta kalmasıyla salgınlar etkisini kaybetmiştir. Bugün gelinen noktada deniz ve okyanuslardaki insan faaliyeti en üst düzeye ulaşmış, bütün kıtalar birbirine deniz yolları ile bağlanmıştır (Şekil 3).

Şekil 3. Dünya Deniz Taşımacılığı [24]

Demiryolları ve Yayılma

1918 yılında, İspanyol gribi diye bilinen salgın 20 milyon insanın ölümüne neden oldu. Salgının bu kadar hızlı yayılmasında rol oynayan faktör yeni ortaya çıkan bir ulaşım sistemiydi: Demiryolları. 19. yüzyılda Dünya’da yeni bir ulaşım tarzı kıta içleri ile limanları birbirine bağlamak üzere faaliyete geçmiştir. Denizlerdeki yük, hız ve uzaklık hedefleri elbette kara içleri için de geçerlidir. Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere ortaya çıkan demiryolları ağı, ilk lokomotifin 1825’te İngiltere’de faaliyete geçmesinin ardından, 1900’lü yılların başına kadar hızlı şekilde gelişmiştir. Sömürgeci güçler Afrika,  Amerika ve Asya kıtalarının iç bölgelerini kıyıdaki limanlarla bağlamak için demir ağlarla kapladılar[25]. Kara içlerinde faaliyete geçen bu ulaşım tarzı, yeni bir tür yayılmaya önayak oldu. Amerika’da 1862’de başlayan 1869’da bitirilen 3077 kilometrelik Pasifik Demiryolu Projesi ile 20 bin Çinli işçi kıtaya gelmişti[26]. Asya’da 1891’de başlanan ve büyük çabalarla 1916’da tamamlanan dünyanın en uzun demiryolu Trans Sibirya Hattı, kıtanın doğu ve batı bölgelerini birleştirmişti. Afrika’da ise ilk demiryolu hattı 1860’ta faaliyete geçmişti[27]. Kıtalar arası demiryolu hatlarının tümü bir limana bağlanacak şekilde organize edilmiştir. Böylelikle ulaşım sistemleri yeni bir şekle evirilmiştir. İşte bu gelişmelerin ardından, 1918’de İspanyol gribi gelmiştir[28]. Salgın sırasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle kıtalar arasında farklı bölgelere asker sevk edilmiştir[29]. Sevkiyatlarda demiryolları başrol oynamıştır.  İspanyol gribinin neden olduğu ölümler ve yıkım, hastalığın çok hızlı yayılmasıyla yakından ilişkilidir. Yıkıcı etkiler bırakan salgının 1919’dan sonra hızı kesilmiş ve ilerlemesi durmuştur. Dünyaya yayılma faaliyetleri hız kesmeden devam ederken, demiryolları kara içlerindeki en ücra yerlerle limanları bağlamak için durmaksızın inşa edilmektedir (Şekil 4).

Şekil 4. Dünya Demiryolları Ağı [30]

Havayolları ve Yayılma

30 Ocak 2020’de Dünya Sağlık Örgütü acil durum çağrısı yaptığında yeni bir virüs Çin’den çıkmış dünyaya yayılmaya başlamıştı bile. Virüsün etkileri ile ilgili, 14 Kasım 2020 itibariyle, toplam 46 milyon vaka ve 1,3 milyon ölüm haberi duyuruldu[31]. Bu kez salgın ilk olarak 2019 yılı aralık ayı sonlarında Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkmış, birkaç ay içinde küresel bir boyut kazanmıştı. Dünya sağlık örgütü acil durum çağrısı yaptığında ilk olarak havalimanları dış uçuşları durdurmuştu. Yayılmayı engellemenin en kestirme yolu buydu.

İnsanoğlunun dünyaya yayılmasında üçüncü nesil ulaşım sistemi hava ulaşımı olmuştur. 17 Aralık 1903’te Wright kardeşlerin gerçekleştirdiği ilk sürdürülebilir uçuşlar, 1911’de askeri keşif ve savaş uçuşlarına dönüşmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nda etkili bir silah olmuş,  sonrasında dar alanlı başlayan sivil havacılık faaliyetleri, geçen zaman içinde dünyadaki tüm ülkelere yayılmıştır. Hava ulaşımının tam anlamıyla küreselleşmesi, 1990’lı yıllardan sonraya rastlamaktadır.  Bu yıllardan sonra havayolu sisteminde, kapitalist politikaların etkisiyle şirketleşme başlamıştır. Yük ve yolcu taşımada önemli bir pazar alanı olarak sermaye çevrelerinin bu konuya ilgi göstermesi, özelleştirme ve özel girişimlerin önünü açmıştır. Böylelikle yolcu ve yük taşımacılığında hava yolu kullanılması gittikçe yaygınlaşmıştır[32]. 2000’li yıllar ile birlikte tüm dünyada etkisi hissedilen durum, insanlığın karalar ve denizlerden sonraki yeni bir tür yayılma faaliyeti olmuştur. Bu yayılma, küresel şirketlerin sermaye ilişkileri kadar, eğitim, sağlık ve turizm alanlarında kurulan toplumlar arası ilişkileri de geliştirmiştir. İnsanoğlu için dünyanın herhangi bir yerine gitmek günlük bir faaliyet haline gelmiş, yayılmanın hızı çok fazla artmıştır. İnsanlığın gün içinde yer değiştirme potansiyeli, hava yollarının da devreye girmesi ile kıtalar arası mesafelere ulaşmış, bu durum yeni salgınların boyutlarının büyümesi sonucunu getirmiştir. Hava yollarının gün geçtikçe artan yük ve yolcu sayıları bu konuda oldukça fikir vericidir (Şekil 5).

 Şekil 5. Dünya Hava Taşımacılığı [33]

Avrupa’daki ilk COVID19 vakası Fransa’da 24 Ocak 2020’de rapor edilmişti. Bu vakanın Çin’e seyahat hikâyesi vardı. Ardından Almanya’da ikinci vaka tespit edildiğinde tarihler 28 Ocak 2020 idi ve taşıyıcı Çin’e giden bir başka kişiydi[34]. Böylelikle dikkatler, Avrupa’dan Çin’e gidişin en çok kullanılan yolu olan hava yolları üzerinde toplanmıştı. Salgının seyri haftalık hatta günlük takip edilmekte gerekli tüm tedbirler Dünya Sağlık Örgütü koordinasyonu ile uygulanmaktadır. Yayılma geçen on ay boyunca tırmandı, kimi zaman yavaşladı ama sona ermedi (Şekil 6).

Şekil 6. Covid19 Vaka Sayılarının Dağılışı [35]

Bugün, binlerce yıldır süregelen yayılma çabasının aralandığı bir dönem daha yaşanmaktadır. Yeni bir salgın ile yüzleşen insanlık sokağa çıkma yasakları ve kısıtlama tedbirleri ile evlerine dönmüş, yaşam alanını mümkün olduğunca daraltmıştır. Salgın sonrası, tıpkı öteden beri olageldiği üzere,  olaylar ve ilişkiler yeniden şekillenecek, kartlar yeniden karılacak, insanın yayılma oyunu kaldığı yerden devam edecektir.

 

KAYNAKLAR

Akagündüz, Ü., “Demiryollarının Dünyadaki Gelişimi ve Bu Gelişimin Türkiye’ye İlk Yansımaları,” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 4, Sayı 36, s. 452-472, 2016.

Boorstin, D., Keşifler ve Buluşlar, (Çev. Fatoş Dilber), İş Bankası Yayınları, 1994.

Bynum, W., History of Medicine : A Very Short Introduction, Oxford University Press, 2008.

Centers for Disaese Control and Preventation, History of 1918 Flu Pandemic, https://www.cdc.gov/flu/pandemic-resources/1918-commemoration/1918-pandemic-history.htm Page last reviewed: March 21, 2018.

Davis, J., İnsanın Hikayesi, (Çev. Barış Bıçakçı), İş Bankası Kültür Yayınları, 2004.

Diamond, J., Tüfek Mikrop ve Çelik, (23. Bas.), (Çev. Ülker İnce), Tübitak Yayınları, 2013.

Dicitionary.com, “Old World,” https://www.dictionary.com/browse/old-world Accessed 10 Nov. 2020.

En.wikipedia, Timeline of Railway History, 2020.

 https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_railway_history. 21 October 2020 at 15:58 (UTC).

European Centre for Disease Prevention and Control (ECDC), Timeline of ECDC’s Reponse to COVID-19. https://www.ecdc.europa.eu/en/covid-19/timeline-ecdc-response 2020.

Ghendon, Y., “Introduction to Pandemic Influenza Through History World Health Organization,” European Journal of Epidemiology, Volume 10, p. 451-453, 1994.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bağ Hastalık ve Zararlılarıyla Mücadele,  https://www.tarimorman.gov.tr/GKGM/Belgeler/Uretici_Bilgi_Kosesi/Dokumanlar/bag.pdf

Hobhouse, H., Değişimin Tohumları İnsanlık Tarihini Değiştiren 6 Bitki, (Çev. Gülderen Şen), Doğan Kitap, 2007.

Independent, ABD’nin kaderini değiştiren demiryolları projesi için hayatını feda eden Çinli göçmen işçiler. https://www.indyturk.com/node/61476/ya%C5%9Fam/abd%E2%80%99nin-kaderini-de%C4%9Fi%C5%9Ftiren-demiryollar%C4%B1-projesi-i%C3%A7in-hayat%C4%B1n%C4%B1-feda-eden-%C3%A7inli Adresinden 16 Nov. 2020 tarihinde erişildi.

Kolomb, K., Kristof Kolomb Seyir Defterleri, (Çev. Sait Maden), Çekirdek Yayınları, 1999.

Martin, S., Kara Ölüm, (Çev. Cumhur Atay), Kalkedon Yayınları, 2011.

McNeill, W.H., Dünya Tarihi, (14.Baskı), (Çev.Alaeddin Şenel), İmge Kitapevi, 2008.

Merriam-Webster Dictionary, “Old World,” https://www.merriam-webster.com/dictionary/Old%20World. Accessed 10 Nov. 2020.

Özür, N.K, Küreselleşme Bağlamında Dünya’da ve Türkiye’de Hava Ulaşımının Gelişimi, Coğrafi Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı 5, s.25-54, 2019. doi: 10.33688/aucbd.544763

Ptolemy’s World Map, British Library Learning Time Lines: Sources from History, https://www.bl.uk/learning/timeline/item126360.html

Railisa UIC Statistic, Word Raiway Map, 2019.  https://uic-stats.uic.org/gis/

Temel, M.K., 1918 Grip Pandemisi, (Yüksek Lisans),  İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2012.

Tren Haber, “Dünya Demiryollarının Tarihsel Gelişimi,” 2019. https://www.trenhaber.com/mevzuat/dunya-demiryollarinin-tarihsel-gelisimi-h6180.html

World Health Organisation (WHO), COVID19 Epidemiological Update, https://www.who.int/publications/m/item/weekly-epidemiological-update—27-october-2020 adresinden erişildi.

World Bank, Ship line, https://data.worldbank.org/?type=points 2019a.

World Bank, Airline, https://data.worldbank.org/?type=points,  2019b.

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – — – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –


[1] Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi

[2] Batlamyus Haritası. Batlamyus’un coğrafya kitabı 1407’de Latince’ye çevrilinceye kadar batı dünyası tamamen bu bilgilerden kopuktu. Kitap ve içindeki harita 14 yüzyılda tekrar gündeme gelince bilinen dünya yeniden keşfedilmişti. Şekil 1’deki harita 1482’de, kitaptaki orijinalinden üretilmiştir (Ptolemy’s World Map).

[3] Eski dünya kavramı, ilk olarak 1596 civarında kullanılmaya başlanmıştır (Merriam Webster, 2020; Dictionary.com., 2020).

[4] Harita Abraham Ortelius tarafından hazırlanmıştır. Theatrum Orbis Terrarum adıyla 1570’de  Gilles Coppens de Diest tarafından basılan ve 53 haritadan oluşan  atlastan alınmıştır. İlk modern atlas olarak bilinen atlas, Ortelius’un 1598’deki ölümüne kadar 25 baskı yapılmıştır. Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Theatrum_Orbis_Terrarum

[5] Davis, 2014, s.1

[6] Bu tarih ilk uygarlık olarak bilinen Sümer medeniyetinin kuruluşunu işaret etmektedir (McNeill, 2019, s.36; Davis, 2014, s.15).

[7] Martin, 2011, s.85.

[8] Boorstin, 1994, s.148.

[9] Diamond, 2013, s.527

[10] Kolomb, 1999, s.35.

[11] Kolomb, 1999, s. 171.

[12]Terra incognita; Bir haritacılık terimi olarak,  Latince bilinmeyen keşfedilmemiş topraklar anlamında kullanılmıştır.

[13] McNeill, 2008, s.430.

[14] Hobhouse, 2007, s.29

[15] McNeill, 2008, s.430.

[16]Hobhouse, 2007, Age. s.29.

[17] Davis, 2005, s. 197.

[18] Age. s.199.

[19] Diamond, 2013, s.85.

[20] Age. s.85

[21] “1539’da Aziz Ignacio de Loyola tarafından İspanya’da kurulan Cizvit tarikatı bir kuşak içinde o zamanki bilinen bütün dünyaya yayılmıştı. Cizvitler eğitimci propagandacı ve Avrupa’da Reform karşıtı savaşçılardı. Avrupa dışında daha sonra pek az tarikatın erişebildiği ve hiçbirinin aşamadığı bir misyonerlik standardı kurdular.. Çin’e 1570 civarında geldiler ve orada Japonya’dan daha çok kabul gördüler. Japonya 1600’den itibaren tarikata pek çok din kurbanı ve aziz kazandırdı” (Hobhouse, 2. dipnot, 2007. s.161).

[22] İtalyan yazar Giovanni Casanova, hekimlerin tedavi ettiklerinden daha fazlasını öldürdüklerini ileri sürerek bazı tedavi yöntemlerinden söz etmiştir. Örneğin, İngiltere kralı II. Charles 1685’te  hastalandığında, “…başına sıcak ütü koydular, yarım litre kan aldılar ve kafatası kemiklerinden yapılmış bir ilaç içirdiler. Kral öldü…”( Davis, 2005, s. 200). Avrupa’da modern tıp faaliyetleri 19. yüzyılda kurumsallaşmıştır (Bynum, 2008, 43; McNeill, 2008, s.431).

[23] Floksera (Viteus vitifolii) bağ kök ve yapraklarına yerleşerek kurutan bir canlıdır (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı).

[24] Harita Word Bank, 2019a’dan alınarak düzenlenmiştir.

[25] Nitekim 1850 yılında 38,600 km olan Dünya demiryollarının uzunluğu, 1860 yılında 108,000 km’ye, 1870 yılında 209,000 Km’ye, 1880 yılında 372,500 km’ye, 1890 yılında 612,200 m’ye,1905 yılında 860,000 km’ye, 1913 yılında ise 1,110.000 km’ye ulaşmıştır (Tren Haber, 2019).

[26] Independend, 2019.

[27] En.wikipedia, 2020.

[28] Akagündüz, 2016, s. 455 -456.

[29] Temel, 2012, s.44

[30] Harita, Railisa UIC Statistic (2019)’dan alınmıştır.

[31] WHO, 2020.

[32] Özür, 2019.

[33] World Bank, 2019b’den alınarak düzenlenmiştir.

[34] ECDC, 2020.

[35] Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 25 Kasım 2020 itibariyle durumu göstermektedir. Harita WHO, 2020’den alınarak düzenlenmiştir.