CED 2021 Sonbahar Faaliyet Raporu

 

CED 2021 SONBAHAR FAALİYET RAPORU

 

   A.   III. ULUSLARARASI COĞRAFYA EĞİTİM KONGRESİ / UCEK2021 (14-17 EKİM 2021)

Coğrafya Eğitimi Derneği (CED), III. Uluslararası Coğrafya Eğitimi Kongresi paydaşlarından biri olmuş ve derneğimiz YK Başkanı Prof. Dr. Semra Günay Aktaş “Coğrafya Eğitimine Adanmış Ömürler ve Gönül Veren STK’lar Paneli”ne katılarak, derneğimizin coğrafya eğitimi kapsamında yürüttüğü faaliyetler hakkında bilgi vermiştir.

Kongreye katkıda bulunan diğer üyelerimiz:

* Prof. Dr. Nazlı GÖKÇE (Kongre Bilim Kurulu Üyesi & Sözlü Bildiri)
* Doç. Dr. Hakan ÖNAL (Panelist)
* Prof. Dr. Semra GÜNAY AKTAŞ (Sözlü Bildiri)
* Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe ÖZOĞUL BALYALI Sözlü Bildiri
* Dr. Öğretim Üyesi Öznur AKGİŞ İLHAN (Sözlü Bildiri)
* Çağdaş YÜKSEL (Sözlü Bildiri)
* Uğur ELMACI (Sözlü Bildiri)
* Uğur TÜRE (Sözlü Bildiri)
* İsmet ÇÜÇEN (Sözlü Bildiri)
* Tolga ELDURMAZ (2 Atölye ve 1 Sözlü Bildiri)
* Engin KAHYAOĞLU (İzleyici)
* Şeyda KAHYAOĞLU (İzleyici)
* Ferit ASLAN (İzleyici)
* Sinan ÖZDEMİR (İzleyici)
* Gönül YILMAZ KADIOĞLU (İzleyici)
* Sinem ÇALIM GÜNEY (İzleyici)
* Nilgün KARAÇOR (İzleyici)
* Hatice ÇİFTÇİ (İzleyici)

   B.   FRİGYA JEOPARK PROJESİ ARAMA TOPLANTISI (13 KASIM 2021)

13 Kasım Cumartesi günü Anadolu Üniversitesi’nde düzenlenen “Frigya Jeopark Projesi Arama Toplantısı”na başkan yardımcımız Uğur ELMACI’nın temsili ile katılarak “Jeopark Alanlarında Nitelikli Eğitim Süreçlerinin Tasarlanması” konusunda görüş bildirilmiştir.

   C.    20. MİLLİ EĞİTİM ŞÛRASI (1-3 ARALIK 2021)

Derneğimiz, 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşen 20. Millî Eğitim Şûrası’nda YK Başkanımız Prof. Dr. Semra GÜNAY AKTAŞ tarafından temsil edilmiş, ‘’Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği’’ özel ihtisas komisyonu kapsamında görüş bildirilmiştir.

 

RAFT Yönteminin Coğrafya Eğitiminde Kullanımı

 

R.A.F.T. YÖNTEMİNİN COĞRAFYA EĞİTİMİNDE KULLANIMI

Uğur ELMACI[1]

 

R.A.F.T. ifadesi, Role (Rol), Audience (Seyirci), Format (Tür), Topic (Konu) sözcüklerinin ilk harflerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir yazma tekniğidir. Basit ama etkili bir yapısı vardır. Düşünme ve yazma becerisini teşvik ederek, geliştiren bir uygulamadır. RAFT (RSTK) yöntemi ile öğrenciler farklı rollere bürünerek farklı düşünülebileceğini ve bu düşündüklerini farklı şekilde ifade edebileceklerini kavrayabilirler. Çoğunlukla Türkçe dersinde kullanılan bir yöntem olsa da tüm derslerde rahatlıkla uygulanabilecek bir yöntemdir. Bu yöntemi kullanarak öğretmenler, öğrencilerin ilgi alanlarına yönelik seçim yapmalarını, yaratıcılığı ortaya çıkarmayı, farklı perspektiflerden bir konuyu ele alabilmelerini ve farklı kitleler için yazma alıştırmaları yapmalarıyla bir dersi farklılaştırmayı sağlayabilirler. Ayrıca bu çalışma disiplinler arası bir yaklaşım örneği olarak da değerlendirilebilir.

RAFT (RSTK) yöntemi uygulamasında ilk adım öğrencinin rolünü belirlemesidir. Bu uygulamada, Tablo 1’de verildiği gibi, öğrencinin kim olduğu, konuyu hangi kimlikle yazacağı belirlenir. Yazacağı yazının hedef kitlesini belirleyerek (tüm insanlara mı, bir meslek grubuna mı, bir STK’ya mı, yerel yöneticilere mi, merkezi yürütme organına mı vb) hazırlayacağı yazının türünü ortaya koyar (mektup, dilekçe, hikâye, şiir, afiş, resim, e-posta vb). Yöntemin uygulanması esnasında Tablo 2’deki gibi bir materyali öğrencilere dağıtmak işi kolaylaştıracaktır.

Rol (Role)

Yazar 

Sanatçı 

Karakter 

Bilim insanı

Maceracı

Hakim 

Tarihçi 

Muhabir   Gazeteci vb

Seyirci (Audience)

Akran grubu 

Hükümet 

Ebeveynler 

Kurgusal karakter(ler)

Hayvanlar veya nesneler vb.

Tür (Format)

Dergi

Broşür 

Röportaj 

Şiir

Afiş 

Biyografi vb

Konu (Topic)

Kişisel ilgi konuları

Önemli konular

Güncel konular vb.

Tablo 1. RAFT ögelerine dair örnekler

 

Uygulama Basamakları

  1. Öğrencilere, her yazarın rol, izleyici, biçim ve konu dâhil olmak üzere her yazma ödevinden önce çeşitli yönleri nasıl dikkate alması gerektiği açıklanır. Onlara yazılarını bu unsurlar etrafında yapılandıracakları söylenir.
  2. Tamamlanmış bir RAFT (RSTK) örneği sınıfça incelenir.
  3. Ardından, RAFT (RSTK) hakkında beyin fırtınası yapılır ve her bir konuyla ilişkili rolleri, kitleleri, biçimleri ve güçlü fiilleri listeleyen öneriler not edilir.
  4. Öğrenciler dört, beş veya çift kişilik küçük, heterojen gruplara ayrılır ve aralarında bir RAFT (RSTK) ile ilgili seçilen bir konu hakkında düşünmeleri sağlanır.
  5. Öğretmen, gerektiğinde yardım sağlamak için gruplar arasında dolaşır. Ardından grupların tamamladıkları RAFT (RSTK)’lar sınıfla paylaşılır.
  6. Grup ile çalışmalarda istenen düzeye geldikleri dönemden itibaren öğrencilerin her birinin kazanımı dikkate alarak kendi RAFT (RSTK)’larını oluşturmaları istenir.

Rol (Role)

(Kim Olarak Yazıyorsun?)

Seyirci (Audience)

(Kime Yazıyorsun?)

(Tür (Format)

(Ne Türde Yazıyorsun?)

Konu (Topic)

(Hangi Konuda Yazıyorsun?)

Kutup Ayısı

Topluma

Hikâye

Küresel iklim değişikliği

Çevre Koruma Kulübü Öğrencisi

Belediye

Proje raporu

Okul çevre düzenlemesi

Bilim insanı

Dergiye

Makale

Sürdürülebilir kalkınma

Tablo 2. RAFT Sürecini Planlama

 

– ÖRNEK UYGULAMA –

Ders / Sınıf Düzeyi

Coğrafya / 11

Konu / Ünite

Çevre ve Toplum

Kazanım

11.4.7. Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını geri dönüşüm stratejileri açısından değerlendirir.

Geri dönüşümün temel kavramları, geri dönüşüm ile ilgili çalışma yapan kurum, kuruluşlar ve stratejileri öğretmen tarafından kısaca açıklanır. Geri dönüşüm tesisleri ile ilgili kısa bir film gösterimi yapılır. Ardından öğrencilerden RAFT (RSTK) yöntemi için rollerini belirlemeleri, bu rol çerçevesinde yaşadıkları yerleşim yeri ile ilgili geri dönüşüm uygulamalarını düşünerek gördükleri sorunları tespit etmeleri istenir. Böylece tespit ettikleri soruna yönelik çözüm önerilerini istedikleri bir yazı türünde belirledikleri kurum ve kuruluşlara yazmaları istenir.

 

[1] Eskişehir Kenan Yalçın Anadolu Lisesi Coğrafya Öğretmeni , Coğrafya Eğitimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Sanal Gerçeklik İle Arazi Gezileri

 

SANAL GERÇEKLİK İLE ARAZİ GEZİLERİ

Tolga ELDURMAZ[1]

 

Arazi gezileri… Sanıyorum ki arazide yapılan uygulamaların coğrafya biliminin öğretiminde ne kadar önemli olduğunu açıklamak oldukça gereksiz olacaktır. Lisans eğitiminde sürekli araziye çıkan coğrafya öğretmeni adayları mesleğe başladığında öğrencileriyle beraber arazide çalışmalar yapacağının hayallerini kursa da pek çoğu için maalesef realitesi olmayan bir durumdur. Orta öğretim kademesinde coğrafya derslerinde yapılması oldukça önemli olan arazi gezilerinin yapılamamasının pek çok farklı sebebi vardır.  Bunlardan en basiti bulunduğumuz şehirde anlattığınız konuya uygun doğal ya da beşeri bir oluşum olmayabileceğidir. Şehir dışı bir gezi düzenlenebilir ki burada da karşımıza reşit olmayan öğrencilerimiz için alacağımız sorumluluk ve Bakanlık’tan alınması gereken izinler söz konusu. Gözünüzü karartıp resmi prosedürü tamamlayıp tüm izinleri tamamladınız diyelim, gezinin bir maliyeti olacaktır. Görev yaptığınız okuldaki öğrenci grubunun sosyo–ekonomik durumu her zaman bu tarz masrafları yapmaya müsait olmayabilir. Bu sorunu da aştığınızı var sayarsak sizin gezide olduğunuz dönemde hem sizin yerinize derslere girip, nöbetinizi tutmalarından hem de geziye götürdüğünüz sınıflarda müfredatın gerisine düşmesi nedeniyle diğer branşlardan öğretmen arkadaşlarınızın takınacağı olumsuz tavırla karşılaşma olasılığınız oldukça yüksektir. Tüm zorluklara göğüs gerip fedakârlıklar yapsanız da 2019 yılından beri hayatımızın merkezine oturan Covid19 salgınınedeniyle gezilerin yapılamadığından bahsetmeme gerek olmadığını düşünüyorum. Bu saydığım sebeplerden bağımsız listelenebilecek çok sayıda farklı sebepten dolayı yapılamayan arazi çalışmalarını akıllı tahtalarda gösterilen fotoğraflar ya da videolarla gidermeye çalışsak da bu çaba yetersizdir. Yapılan bu çalışmaları günümüz öğrencilerinin gözünden ele alacak olursak inanılmaz derecede sıkıcı ve işlevsel olmayan etkinliklerden ibaret olduğunu görmekteyiz. Oynadıkları dijital oyunların görüntü kalitesi, dinledikleri müziklerde bile 3 boyut arayan, teknolojinin her türlüsünü farklı amaçlarla da olsa sürekli kullanan ve teknoloji anlamında doyumsuzluğu had safhada olan öğrencilerimizi tekrar gözümüzün önüne getirelim… Şimdi de akıllı tahtadan açtığınız 2002 yapımı Flash animasyonu formatındaki peri bacası görsellerini…

Sınava dayalı bir eğitim sisteminde okuyan bir öğrenciyseniz coğrafya dersinin tamamen ezbere dayalı bir ders olarak algılamanız gayet normal. Hele ki öğretmeniniz siz doğmadan önce geliştirilmiş eğitim materyallerini derste kullanıyorsa… Peki öğretmen olarak biz bu durumu nasıl değiştirebiliriz? Arazi gezilerini nasıl yapabiliriz? Öğrencilerin dersimiz için inşa ettikleri “ezber”, “sıkıcı” gibi kalıplarını nasıl kırabiliriz? Aslında bunu yapmanın onlarca farklı yolu var ama ben size bir tanesini anlayacağım: Sanal Gerçeklik.

SANAL GERÇEKLİK TEKNOLOJİSİ NEDİR?

Sanal gerçeklik (Virtual Reality – VR) sıklıkla arttırılmış gerçeklik ile karıştırılan bir kavramdır. Günümüzde her ikisinin dahil edildiği karma gerçeklik (Mixed Reality – MR) çalışmaları yürütülmektedir. Sanal gerçeklik, başa takılı görüntüleyiciler gibi farklı görüntüleme donanımlarıyla kullanıcılara belirli bir ortamda bulunma hissi veren üç boyutlu benzetim ortamlarıdır (Kaleci, Tepe ve Hüzün, 2017).  Pek çoğumuzun aklına sanal gerçeklik denince kafaya takılan bir gözlük gelse de kabin gibi yalıtılmış ortamlarda da sanal gerçeklik deneyimlenebilmektedir. Yani esas olan gözlük değil kullanıcının görme, dokunma, işitme, koku ve tatma gibi çoklu duyusal kanallar ve giyilen özel aygıtlar yardımıyla kullanıcılarının gerçek zaman simülasyonlarıyla etkileşime girerek gerçeğin dışında zihinlerinde ürettikleridir (Karaman ve Orhan, 2011). Daha basit bir tanımla gerçeklik hissi yüksek olan sanal ortamlardır (Eldurmaz, 2019).

Sanal gerçeklik teknolojisi ilk başlarda ünlü oyun yapım şirketi olan Nintendo tarafından oyun ve eğlence amaçlı ortaya çıkarılmışsa da bugün Fizik, Kimya, Biyoloji gibi derslerde sıklıkla kullanılan bir materyaldir. Bu teknoloji coğrafya ders kazanımlarının büyük bir kısmıyla olduğu gibi güncel eğitim yaklaşımımız olan yapılandırmacı eğitim modeliyle de oldukça uyumludur. Sanal gerçeklik sayesinde öğrencilerin, sadece bilimsel gerçekleri daha hızlı ve iyi öğrenmeleri değil, aynı zamanda deneyerek gerçek deneyim edinmeleri de sağlanabilmektedir (Bayraktar, 2007).

SANAL GERÇEKLİK TEKNOLOJİSİNİ DERSLERİMDE NASIL UYGULAYABİLİRİM?

Sanal gerçeklik teknolojisinin derslerde kullanımından önce kullanılacak gözlüğün seçimi yapılmalıdır. Piyasada 500$’a  kadar çıkan fiyatlarıyla çok sayıda farklı sanal gerçeklik gözlüğü mevcuttur. Burada fiyat, ulaşılabilirlik ve kullanılabilirlik açısından akıllı telefon uyumlu basit gözlük modellerini ya da Google’ın tasarladığı karton gözlükler tercih edilebilir.

Görsel 1: Karton (cardboard) gözlük şablonu (Google, 2021)

Gözlüklerin temini sağlandıktan sonra sanal gezilerin planlamasına geçilebilir. Gözlük seçerken akıllı telefon uyumlu modellerin tercih edilmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Bunun sebebi geziyi popüler video paylaşım sitesi YouTube’da yer alan 360° videolardan yararlanacak olmamızdır. Bu videolar telefon üzerinden açıldığında sanal gerçeklik uyumlu bir formatta açılmaktadır. Telefon içerisindeki jiroskoplar sayesinde telefonu çevirdikçe videonun açısı da değişmektedir. İşte bu şekilde gözlüğe yerleştirilen akıllı telefonda açılan 360° videolar ile öğrencilere orada bulunmuşluk hissiyatı verilmektedir. Ders öncesinde kısa bir araştırma ile konuya uygun videoları belirleyebilir, bu videoların linklerini doğrudan öğrencilere gönderebilir, Classroom gibi sanal sınıflardan paylaşabilir ya da kare kodlarını oluşturup sanal gezi haritası çıkarabilirsiniz. Benim tavsiyem sınıf yönetimini kolaylaştırması ve zaman kaybının önüne geçmesinden dolayı karekodlu haritalar oluşturmanız şeklinde.  Örneğin Amazon yağmur ormanlarında yapılan bir gezi için Güney Amerika’daki karekodu telefonunda taratarak ilgili videoya ulaşması gerekmektedir. Bu sayede öğrencilerin yapılan gezinin Dünya’da neresinde yapıldığını görerek harita okuryazarlığı konusunda da kendini geliştirebilmektedir.

Görsel 2: Harita örneği

Gözlükler hazır. Videolar seçildi, karekodları çıkarılıp haritaya yerleştirildi. Ya sonra? İşte gezinin uygulama kısmına geldik. Burada kontrol tamamen bizim yani öğretmenin elinde olmalı. Öğrencileri gezide serbest bırakırsak herhangi bir video izleme aktivitesinden öteye geçemez. Sanal da olsa arazi gezisinde öğretmen rehberlik yapmalıdır. Örneğin dersin konusu karasal biyomlar olsun. Öğretmen çöl biyomu için Kuzey Afrika’daki Sahra Çölü’nün 360° videosuna ait olan karekodu tarattırıp tüm sınıfın aynı anda geziye başlamasını istemelidir. Burada öğretmen çöl biyomunu anlatması yerine öğrencilere çöl biyomunun fiziki özelliklerini soru cevap yolu ile kendilerinin açıklamasını sağlamalıdır. Öğretmen “Ahmet hava nasıl?”, “Ayşe bitki örtüsünü anlatır mısın?”, “Mehmet çevrende hangi hayvanları görüyorsun?” gibi sorularla öğrencilerin cevap vermesini sağlamalıdır. Öğrencilerin vereceği cevaplar aslında öğretmenin çöl biyomunun özelliklerini anlatırken vereceği bilgilerin ta kendisidir. Öğrenciler bilgiyi hazır almak yerine kendi gözlemleri ve öğretmen yönlendirmeleri ile kendisi ulaşacaktır. Öğretmen bu soru cevapları yaparken “şimdi herkes sol tarafa baksın” gibi komutlarla gerçek bir arazi gezisindeki gibi dikkat çekeceği yerlere doğru sınıfı yönlendirmelidir.

Görsel 3: Sınıf içi uygulama

Yazının sonuna gelirken sanal gerçeklik teknolojisi ile normalde yapılamayan şehir içi geziler ile şehir dışı hatta bir hayal olan yurt dışı gezileri dahi öğrencileri sınıftan çıkartmadan yapmak mümkün olduğunu tekrarlamak isterim. Bu uygulama sayesinde öğrenci oturduğu sıradan kalkmadan kıtalar arası seyahat edebilmekte, anlatılan konuyu yerinde inceleyebilmektedir. Bu uygulama sayesinde öğrenciler konuyu daha kalıcı bir şekilde eğlenerek öğreneceklerdir.

KAYNAKÇA

Bayraktar, E. ve Kaleli, F., 2007. “Sanal Gerçeklik ve Uygulama Alanları”, Akademik Bilişim Konferansı.  Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya

Eldurmaz, T., 2019. “Sanal Gerçeklik Teknolojisinin Coğrafya Eğitiminde Kullanılması: Sanal Arazi Gezileri”, II. Uluslararası Coğrafya Eğitimi Kongresi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir.

Google, 2021. “Cardboard Üretin”. Erişim adresi:  https://arvr.google.com/intl/tr_tr/cardboard/manufacturers/

Kaleci, D., Tepe, T.  ve Tüzün, H., 2017. “Üç Boyutlu Sanal Gerçeklik Ortamlarındaki Deneyimlere İlişkin Kullanıcı Görüşleri”. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 21, Sayı 3, s. 669-689,

Karaman, M.K. ve Orhan, S., 2011. “Eğitimde Gerçekliğe Yeni Bir Bakış: Harmanlanmış ve Genişletilmiş Gerçeklik”, 16. Türkiye’de İnternet Konferansı, Ege Üniversitesi, İzmir

[1] Hisar Okulları Coğrafya Öğretmeni, Coğrafya Eğitimi Derneği Üyesi

Celil Boğazı

 

SENOZOYİKTEN KALAN JEOMORFOLOJİK MİRAS: CELİL BOĞAZI

Gürhan CANDAN[1]

 

Cihanbeyli ya da aynı adı taşıyan plato herkes tarafından duyulmuştur ancak bu platonun üzerinde bulunan ve Celil Boğazı olarak tanımlanan yerin yeteri kadar duyulmadığı konusunda birçok kişi sanırım birbiriyle hemfikirdir.

Şekil 1. Cihanbeyli ve çevresinin karayolları haritası

Ortalama 1000 metrelik yüksekliği, karasal iklim özellikleri ve kuraklığı ile ün yapmış olan plato, Konya’nın kuzeyinde yer almaktadır. Celil Boğazı olarak bilinen yer ise bu platoda kurulmuş olan Kuşça Beldesi’nde olup Cihanbeyli İlçesi’ne bağlıdır(Şekil 1,2 ve 3).

Şekil 2. Uydu fotoğrafından yörenin görünümü

Şekil 3. Kuşça ve Celil Boğazı çevresinin uydu görüntüsü

Hakkında fazla akademik kaynak bulunmayan, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Cihanbeyli Kaymakamlığı ve Cihanbeyli Belediyesi’nin internet sitesinde dahi kısıtlı bilgiler bulunan Celil Boğazı bugüne dek hak ettiği değeri ve ilgiyi gördüğü söylenemez. Dolayısıyla bu jeomorfolojik mirasın pek tanınmıyor olması beklendik bir durum denebilir.

Bu ilginç şekillerin oluşumuna gelince; Cihanbeyli formasyonu olarak adlandırılan alan kendi içinde farklı birimlere ayrılsa da genel olarak karasal kırıntılı ve karbonat çökellerini temsil etmektedir(Göksu,2015,s.30). Tabanda flüvyal çökeller ve üste doğru gölsel çökeller içeren karasal bir istiften oluşmaktadır. Bunların içinde çakıltaşı, çakıllı kumtaşı, kumtaşı, çamurtaşı ardalanması ve özellikle Kuşça civarında yani Celil Boğazı Bölgesi’nde daha çok volkanik malzeme içeren dolomitik kireçtaşı ve volkanik malzeme içeren kumtaşları, tüfler ile en üst seviyede krem-açık kahve renkli gölsel kireçtaşları bulunmaktadır(Şekil 4 ve 5.),(Göksu,2015,s.45-79). Volkanik çökellerin, etraftaki volkanlardan flüvyal süreçlerle taşındığı belirtilmektedir(Smith,1987.Aktaran:Göksu,2015,s.77).

Şekil 4. Gölsel kireçtaşının yakından görünümü

Şekil 5. Farklı katmanlardan oluşan ardalanma belirgin olarak görülmektedir(Göksu,2015).

Şekil 6. Eski bir göl tabanı olan Celil Boğazı ve taşlaşmış çökellerin dış kuvvetler tarafından işlenmesiyle oluşan şekiller

 

Bu dikkat çekici oluşumlar birçok yerde peribacası olarak adlandırılsa da benzerlerinden farklı bir oluşum süreci sonunda meydana gelmiştir. Yörede daha önce var olduğu bilimsel araştırmalar sonucunda tespit edilen gölün Erken Pliyosen’in sonunda kuruduğu (yaklaşık 2 milyon yıl önce) belirtilmektedir(Güngör,2008). Bu döneme dek ise (yukarıda da bahsedildiği gibi) göl tabanında çok sayıda farklı malzemeden oluşan çökellerin biriktiği, bu malzemeler arasında volkanik unsurların olduğu ve bunların kurumuş bir göl tabanı olarak günümüze kadar geldiği bilinmektedir(Güngör,2008), (Cihanbeyli Kaymakamlığı). Yani gölsel depolarda biriken farklı dirençteki unsurlardan oluşan bu kurumuş ve katılaşmış çökeller akarsu-sel ve rüzgâr aşındırmasından farklı oranlarda etkilenmiştir. Sonuç olarak bu aşınım farklılığı, bu ilgi çekici oluşumların ortaya çıkmasına neden olmuştur(Şekil 6). Yani Celil Peribacaları olarak da adlandırılan oluşumlar, aşınımdan arta kalan ve daha çok sütunlar şeklinde kendini gösteren daha dirençli kaya kütleleridir. Oluşumu çeşitli kaynaklarda benzer şekilde açıklanırken oluşum yaşı konusunda birbirinden farklı bilgilere rastlanmaktadır. Bazı kaynaklara göre Oligosen, bazılarına göre Orta Eosen ile Miyosen arası, bazılarına göre ise Geç Miyosen ile Erken Pliyosen döneminde oluştukları belirtilmektedir(Güngör,2008), (Cihanbeyli Kaymakamlığı).

Şekil 7. Celil Boğazı’nda, akarsu, sel ve rüzgâr işbirliği ile aşındırılan tabakalardan arta kalan şekillere dair başka bir örnek

Celil Boğazı kayalıklarının bazıları yakın bir zamana kadar parçalanarak inşaatlarda kullanılmış, bazılarının doğal yapısı bozularak barınak işlevi görmüştür(Güngör,2008). Atlattığı badirelere rağmen yine de büyük ölçüde ayakta kalmıştır(Şekil 7). Bu doğal oluşumların Kuşça Belediyesi(Kuşça’nın Büyükşehir Yasası ile belediye vasfı sonlandırılmıştır.) tarafından koruma altına alındığı belirtilmiştir(Güngör,2008). Ancak, yakın zamanda doğal oluşumların başına gelen olumsuz örnekler nedeniyle söz konusu durum güvensizlik yaratmakta, bu korumanın ne ölçüde yeterli olduğu soru işaretlerine yol açmaktadır. O nedenle daha etkili koruma önlemlerinin alınması kaçınılmaz görünmektedir.

Bilindiği üzere son yıllarda turizm etkinlikleri çeşitlenmekte, bir konsept üzerinden belli başlı aktivitelerin organize edilmesi giderek yaygınlaşmaktadır. Bunlar, gastronomi turları olabileceği gibi hüzün turizmi, macera turları ya da jeolojik oluşumların keşfi ve tanıtılması gibi farklı içerikler taşıyabilmektedir. Celil Boğazı’ndaki ya da ülkemizin başka coğrafyalarında bulunan ve eşine az rastlanılabilecek çeşitli oluşumlar ve alanlar da, etkili reklam ve tanıtımlarla en azından ‘meraklıları’ için önemli bir turistik destinasyona dönüştürülebilir. Örneğin, bu konuda Kula Jeopark Alanı’nın başarılı bir çizgi yakaladığı söylenebilir. Frig Vadileri ve İda Madra Jeopark çalışmaları da yine son dönemin başarılı girişimleri olarak örnek alınabilir.

İnternette Cihanbeyli olarak aratıldığında Ulusal Tez Merkezi’nde konuyla ilgili iki adet jeoloji mühendisliği yüksek lisans tezine rastlanmaktadır. Celil Boğazı ya da Celil Peribacaları olarak bir tarama yapıldığında ise Ulusal Tez Merkezi’nde, Academia’da, Dergipark’da, Konya Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nün internet sitesinde ve Cihanbeyli Belediyesi’nin internet sitesinde hiçbir sonuca ulaşılamadığı(örneğin belediye başkanının biyografisi 241 kelimeden oluşuyorken, ilçenin coğrafi yapısı başlığı ile verilen bilgiler yalnızca 8 kelime ve dört sayıdan oluşmaktadır.), Cihanbeyli Kaymakamlığı’nın internet sitesinde bir paragraftan oluşan bir bilgile rastlandığı görülmektedir. Öte yandan youtube platformunda bu başlıkta toplamda 9 videonun, dailymotion platformunda yaklaşık 30 videonun bulunduğu, ancak bu videolarda oluşuma dair herhangi bir anlatımın olmadığı görülmektedir. Ayrıca bu videolardan bir çoğu o yörede yapılan etkinlikler(motokros etkinliği gibi) nedeniyle çekilmiştir. Yine internet aramaları göstermektedir ki var olan bilgilerin çoğu birbirinden kopyalanmış, birbirinin aynı yazılardan oluşmaktadır. Bunların dışında, Atlas Dergisi, MTA ve Vikipedi’de konuyla ilgili çeşitli bilgiler yer almaktadır. Bir bakıma, yörenin tanıtımı için harcanan çabanın büyük ölçüde kişisel gayretlerden öteye gitmediği görülmektedir.

Gerek Cihanbeyli gerek Kuşça ile ilgili dikkat çeken bir başka ayrıntı ise bir süredir bu yerleşimlerin nüfusunda meydana gelen ‘istikrarlı’ düşüştür. Öyle ki Cihanbeyli nüfusu 2008 yılından, Kuşça nüfusu ise en az 2013yılından beri düzenli bir düşüş içindedir. (Not: Cihanbeyli’nin 2008 yılı nüfusu 64070 iken 2020 yılında 52110’a, Kuşça’nın 2013 yılı nüfusu 1936 iken 2020 yılında 1294’e düşmüş). Doğal, kültürel ve arkeolojik değerlerin koruma altına alınması ve turizm arasında güçlü bir etkileşim olduğu herkesçe bilinmektedir. O nedenle turizm açısından potansiyel taşıdığı iyi anlaşılmalı ve anlatılmalı, koruma altına alınarak ya da koruma önlemleri artırılarak etkili bir şekilde tanıtılıp ziyaretçilere açılmalıdır. Örneğin; Konya’da faaliyet yürüten Mevlana Kalkınma Ajansı’nın 2014 yılına ait Cihanbeyli ilçe raporunda yer alan SWOT analizinde Celil Boğazı oluşumlarının ne doğal, ne turistik, ne de ekonomik açıdan bir “fırsat” ve “güçlü yan” olarak görülmemiş olması şaşırtıcı bir durumdur(bkz.https://www.mevka.org.tr/Yukleme/Uploads/Dsyn4LXdR719201731449PM.pdf). Oysa ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayalı olan yöre, işsizlik nedeniyle göç vermektedir ve turizm gibi alternatif iş olanakları yöre insanı için ekonomik çözümler anlamına gelmektedir. Yörenin kolay ulaşılabilir bir noktada bulunması bu anlamda önemli bir avantaj sayılabilir. Turizm potansiyeli taşıyan varlıkların değer kazanması için farkındalık oluşturmak ise sanırım en kolay ve maliyeti düşük eylemlerden biri olacaktır.

KAYNAKÇA

Google Earth www.googleearth.org

Göksu,B.,2015. Cihanbeyli-Yeniceoba (Konya Kuzeyi) Civarındaki Miyo-Pliyosen Birimlerinin Sedimantolojisi.Yüksek Lisans Tezi.Ankara Üniversitesi.Ankara.

Güngör,Y.,2007.“Celil’in Peribacaları”,Atlas Dergisi,.Sayı:176, s.87.

Güngör,F.,2008.Celil’in Peribacaları,T24.Erişim:03.12.2021

https://t24.com.tr/haber/celilin-peribacalari,1574

Karayolları Genel Müdürlüğü

www.kgm.gov.tr

Kuşça Kaymakamlığı.Erişim:05.12.2021

http://www.cihanbeyli.gov.tr/peri-bacalari

Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü

www.mta.gov.tr

nufusune.com.Erişim:05.11.2021

https://www.nufusune.com/195407-konya-cihanbeyli-kusca-mahallesi-nufusu

tr.m.wikipedia.org

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Kuşça,_Cihanbeyli

 

[1] Coğrafya Eğitimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi , Uğur Okulları Coğrafya Bölümü Ege Bölge Sorumlusu

Deniz Tabanı Madenciliği

 

DENİZ TABANI MADENCİLİĞİ

Ahmet AYDOĞMUŞ[1]

     Genel ifade ile maden, yer kabuğunun yapısında bulunan ve insanın yararlandığı ekonomik değeri olan mineral maddelerdir. Bunlar katı olabildiği gibi sıvı veya gaz halde de olabilir. Madenler, metalik madenler, endüstriyel hammaddeler ve enerji hammaddeleri olarak da sınıflandırılır.

   Taş, doğal haliyle veya şekillendirilerek Eski Taş çağında kullanılmıştır. Toprak, Yeni Taş çağında çanak çömlek yapımı yanında meskenler için kerpiç üretiminde yararlanılan hammadde olmuştur. Obsidyen ve çakmaktaşı bölgelerarası ticarette önemli maddelerdir.  Doğal halde bulunan bakır külçeler işlenerek süs eşyası yapımında kullanılmış, daha sonra bakır üretimi odun kömürü enerjisiyle cevherden ergitme yoluyla gerçekleştirilmiştir. Bakıra kalay karıştırılarak üretilen bronz-tunç alaşımı bir çağın adı oldu. Demir ve demirin nitelikli alaşımları, adını verdiği çağdan günümüze kadar önemini hiç yitirmemiştir. Bin yılların ışıltısı altın, kişiler ve devletler için hem statü hem de güvence sembolü olmaya devam etmektedir.

   Odun kömürü ve taş kömürü metal üretiminin ve sanayileşmenin itici gücü olmuştur. Ham petrol çok öncelerden bilinmesine rağmen benzinli ve dizel motorların icadıyla ulaşımın enerji kaynağı olmuş, günümüzde ulaşımın vazgeçilemez enerji kaynağı olma özelliğini devam ettirmektedir. Doğal gaz ve son zamanlarda adından çok söz edilen kaya gazı ise daha yeni kaynaklardır. Yerkabuğu yapısında bulunan uranyum farklı alanlarda kullanılan madenlerdendir.

   Maden elde etmek için kıtasal kabuk ve okyanusal kabuk delinmekte ve kazılmaktadır. Yer kabuğu yanında meteorlar ve gök cisimleri, özellikle Mars gezegeni, maden olasılığı nedeniyle dikkatleri üzerine toplamaktadır.

   Deniz tabanı ise maden aramalarında yeni araştırma alanı olmuştur. Deniz yüzeyinin 1400-3700 metre altında yer alan çoklu metalik yumrular, metalik kabuklar ve hidrotermal bacaların çevresi araştırma sahalarıdır. Bacalar etrafında altın, bakır, gümüş, manganez, kobalt, çinko gibi madenler çökelme ile oluşmuş maden yataklarıdır.

       Deniz Tabanı Madenleri

       Deniz tabanları, kara topografyası gibi çeşitlilik göstermektedir. Düzlükler, kanyonlar, tepeler, volkanlar, vadiler, yamaçlar deniz tabanında da görülmektedir. Sıcak ve soğuk kaynaklar, depremler, heyelanlar, akıntıların oluşturduğu zengin görünüme sahiptir.

   Deniz tabanındaki maden oluşumları, magmadan çıkma veya karalardan taşınma yoluyla gerçekleşmektedir. Magma kökenli olanlar metal içeren yumrular, deniz tabanına yayılmış sert kabuk ve sülfit depoları şeklindedir.

   1950’ler sonunda aslında balık sürülerinin yerini belirlemek için geliştirilen yandan taramalı sonar günümüzde deniz dibi araştırmalarında da kullanılmaktadır. 5000 metre su derinliğine kadar ve genişliği 30 kilometreyi bulan tarama alanındaki deniz tabanının ayrıntılı topografik özellikleri belirlenmekte ve batimetrik haritalar yapılmaktadır. Muhtemel ticari mineralleri belirlemek için çakıl depoları teşhis edilebilmektedir (1).

   Deniz tabanlarındaki suyun düşük sıcaklık değeri ve yüksek hidrolik basınç, maden oluşum koşullarına olanak sağlamaktadır. Son zamanlarda madencilik etkinlikleri arasına deniz tabanı madenciliği de katılmış bulunmaktadır. Deniz tabanlarındaki maden oluşumlarını keşfetmek için yandan taramalı sonar yanında, özel araçlarla çekilen derin deniz fotoğrafları, uzaktan kumandalı araçlar ve otonom sualtı araçlarından da yararlanılmaktadır.

   Deniz Tabanı Madenciliğinin Tarihçesi

   Deniz tabanı madenlerinin varlığı 1868’lerden beri bilinmektedir. Rusya kuzeyinde ve Atlantik dibinde maden külçelerine rastlanmış (5); ancak o yılların teknolojisi bunları çıkarmak için yeterli olmamıştır.

   1960’larda deniz tabanı madenleri J.L.Mero’nun Denizin Mineral Kaynakları adlı eseriyle yeniden gündeme gelmiştir. Fransa, Almanya ve A.B.D. keşif seferleri düzenlemişlerse de düşük metal fiyatları ve teknolojik engeller nedeniyle 1980’lerin başına kadar deniz tabanı madenciliği önemini kaybetti (2).

   1972’de Hjalmar Thiel adlı çevre bilimci Pasfik Okyanusu Clarion-Clipperton havzasını inceler. Su düzeyinden 4000 metre altında zengin maden yatakları keşfedilir. Yaklaşık patates büyüklüğünde polimetalik yumrular belirlenir (11).   

   Deniz Tabanı Madenlerinin Kökeni

   Deniz tabanı madenleri iki yolla oluşmaktadır. Biri okyanusal kabuktan çıkan magmadan köken alırken diğeri de karalardan akarsularla taşınarak. Okyanusal kabuk kökenli olanlar mangan yumruları, metalce zengin kabuklar ve masif sülfitler şeklindedir.

    Mangan yumruları, manganezden başka demir, nikel, bakır, titanyum ve kobalt içerirler. Deniz tabanı manganez rezervinin karadakilerden daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Deniz suyunda çözünmüş halde bulunan metal bileşikleri deniz tabanında bulunan balık iskeleti gibi küçük nesneler üzerinde çökelir. Çökelme milyon yıllar içerisinde milimetreler boyutunda gerçekleşebilmektedir. İkinci bir oluşum şekli de tortular içinde diyajenetik büyümedir (12).

   Polimetalik yumrular, nikel bakır, kobalt ve manganez içerir (2). 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 1. Mangan Yumruları ve Bir Yumrunun Kesiti  (WOR3_en_chapter_2.pdf)

   Kobalt kabukları, deniz altı volkanlarının kenarında oluşan sert metalik kabuklardır. Suya karışan metal bileşiklerin çökelmesiyle milyonlarca yılda oluşurlar.  Kabuk, bazı deniz altı dağlarında 2 cm. kalınlıkta iken bazılarında 25 cm.ye ulaşabilir. Demir ve manganez de içerdiği için “kobaltça zengin ferromangan kabukları” olarak da adlandırılır (12). Kabuklar ağırlıklı olarak kobalt, biraz vanadyum, molibden, platin  gibi değerli metaller de barındırmaktadır  (2).

      Resim 2. Kobalt Kabuk   (WOR3_en_chapter_2.pdf)

   Masif sülfitler, okyanus tabanlarındaki siyah hidrotermal bacalar etrafında oluşurlar.  Levha sınırlarında ve denizaltı volkanları çevresinde derine sızan okyanus suyu ısınır, mineralleri ve sülfitleri çözerek içine alır. Bacadan çıktığında soğuk deniz suyuyla karşılaşan sülfit parçacıkları baca çevresinde çökelir (12). Sülfit yataklarında bakır, kurşun, çinko, altın ve gümüş gibi metaller bulunmaktadır (2).

   Deniz tabanı maden oluşumlarının ikinci kökeni karasaldır. Erozyon sonucu karalardan çözünen metalik mineraller ve kıymetli taşlar denizlere taşınır. Kıta sahanlıklarında tortulanarak öbekler oluşturur. Tayland ve Endonezya kıyılarında kalay minerali kasiterit deniz tabanından kazınarak çıkarılmaktadır. Alaska, Yeni Zelanda ve Filipinler açıklarında deniz altı kumlarından altın üretilmektedir. Afrika’da Namibya ve Güney Afrika Cumhuriyeti açıklarında Orange ırmağının denize taşıdığı erozyon malzemesi içinden elmas çıkarılmaktadır. Alçak enlem okyanusları kıta sahanlıklarında ise fosforit yatakları oluşmuştur (14).

 

Resim 3. Masif Sülfit Oluşumu   (WOR3_en_chapter_2.pdf )

   Uluslararası Denizyatağı Otoritesi-International Seabed Authority

   Deniz tabanı maden oluşumları konusunda düzenlemeler yapmak için Birleşmiş Milletler çatısı altında oluşturulan organizasyondur.1994 yılında kurulan ISA’nın merkezi Kingston, Jamaika’dadır. Ülkelerin 200 deniz millik münhasır ekonomik bölgesi dışında kalan alanlardaki madencilik etkinliklerini düzenlemek için kurulmuştur. Mayıs 2020 tarihi itibariyle 167 üye ülke ve Avrupa Birliği bu çatı altında bir araya gelmiştir. Türkiye bu organizasyona üye değildir. Üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olarak Türkiye, deniz tabanında hakları olduğunu da gözönüne alarak bu üyeliği önemsemelidir. Papua Yeni Gine derin deniz madenciliği konusunda arama izni alan ilk ülke olmuştur. Birçok ülke deniz tabanı madenciliği konusunda bu organizasyonla antlaşmalar yapmıştır (2).

   Deniz Tabanı Hidrotermal Bacaları

   Deniz tabanındaki hidrotermal bacalar, black smokers ve white smokers (siyah ve beyaz bacalar) olarak adlandırılırlar.

   Yerkabuğunun uzaklaşan ve yaklaşan levhaları boyunca okyanus kabuğundan derine sızan su, magma tarafından 400 °C’a kadar ısıtılır. Isınan ve basıncı artan su, mineralleri çözerek bünyesine alır. Okyanus tabanından fışkırırken soğuk sularla karşılaşınca içerisindeki mineraller çökelir (10). Hidrotermal bacalardan çıkan suyun bileşimi, sıcaklığı ve rengi farklılık göstermektedir.

   Siyah bacalar, yüksek sıcaklıkta su fışkırtan bacalardır. İçerisindeki mineraller çıkış ağzında birikerek metalce zengin baca benzeri yapılar oluştururlar. Bacaların yüksekliği 40 metreyi bulabilir. Grönland-İskandinavya arasındaki Norveç Denizi’nde siyah bacalardan beşli bir grup Loki’s Castle – Loki’nin Kalesi olarak adlandırılmıştır. Dünyanın en derin siyah bacası okyanus yüzeyinin 5 bin metre altında Cayman Çukurundadır (14).  Bakırca zengin siyah bacaların püskürtüsü 1000 metreye ulaşabilmektedir. Cayman Adaları çevresindeki bacalardan biri Von Damm diğeri Beebe adıyla bilinir (8). Büyük Okyanus’ta Oregon eyaleti açıklarındaki Godzilla adlı siyah baca yıkılmadan önce 40 metre yüksekliğe ulaşmıştı (13).

  Bacalardan çıkan suyun kısmen ılıklaştığı bölgede zengin canlı hayatı gözlenir. Bu alanlar denizaltı vahaları olarak düşünülebilir.

   Beyaz bacalar daha düşük sıcaklıkta su püskürtürler. Eriterek içlerine aldıkları mineraller baryum, kalsiyum, silikon, karbon dioksit gibi mineraller olduğu için daha küçük bacalar oluşur (13).

  

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 4. Siyah Bacalar ve Beyaz Bacalar  (WOR3_en_chapter_2.pdf )

   Deniz Tabanı Madenciliğinde Üretim Teknolojileri

   Madencilikte bu yeni alan yeni çıkarım yöntemleri de gerektirmektedir. Mineral örneklerini toplamak için uzaktan kumandalı araçlar geliştirilmiştir. Bu araçlar kesici ve delici aletleriyle analiz edilecek örnekler toplamaktadır.

   Belirlenen alandan maden çıkarmak için uygulanan bu yöntem, deniz tabanında sürekli dolaşarak tabandan topladığı maden cevherini yüzeydeki gemilere ulaştıran kova sistemleridir. İkinci yöntemde yüksek emiş gücüne sahip araçlar kullanılır. Her iki yöntem, gemi veya üretim platformuna çıkarılan cevherin atık kısmının tekrar deniz tabanına gönderilmesi şeklinde çalışır (2). Bir başka yöntem de biçerdöver gibi büyük bir robotik su altı aracı cevherle birlikte bir miktar yumuşak tortuyu da emerek ilerler (11). Toplanan cevher uzun bir tüp içerisinden yüzeydeki gemiye gönderilir.

   Resim 5. Üretim Yöntemleri   (WOR3_en_chapter_2.pdf )

   Deniz Tabanı Maden Yatakları

   Önemli yumru yataklarından Clarion-Clipperton Fay Zonu, 9 Milyon km²  alanda   metrekare başına yaklaşık 15 kg. yumru içerir. Toplam rezerv 21 milyar ton olarak tahmin ediliyor.  Peru kıyılarının 3000 km. uzağında bulunan diğer bir havza metrekare başına yaklaşık 10 kg manganez yumruları içermektedir. Penrhyn Havzası, Cook adalarına yakın, Avustralya’nın birkaç bin kilometre doğusundadır. Yaklaşık 750 bin km²’lik alanda metrekare başına yaklaşık 25 kg’dan fazla manganez yumruları içermektedir. Hint Okyanusu merkezindeki havzada ise metre kare başına 5 kg manganez yumruları bulundurmaktadır (12). Clarion-Clipperton Fay Zonu,  manganez yanında bakır ve titanyum da içermektedir  (2).

   Büyük Okyanus, önemli kobalt kabuğu bölgesini oluşturur. Japonya’nın 3 bin km. güneybatısındaki alan Birincil Kabuk Havzası olarak adlandırılır. Buradaki kabuk miktarı yaklaşık 7,5 milyar ton olarak tahmin edilmektedir (12). 

   Tayland ve Endonezya kıyılarında kalay minerali kasiterit deniz tabanından kazınarak çıkarılmaktadır. Alaska, Yeni Zelanda ve Filipinler açıklarında deniz altı kumlarından altın üretiliyor. Afrika’nın Namibya ve Güney Afrika Cumhuriyeti açıklarında Orange ırmağının denize taşıdığı erozyon malzemesinden elmas çıkarılmaktadır. Alçak enlem okyanusları kıta sahanlıklarında fosforit yatakları oluşmuştur (15).

   Papua-Yeni Gine çevresindeki Manus Havzasında masif sülfit yatağı yer alır. Bu yataklar milyonda 26 (26 ppm) altın içermektedir (2).

   Madencilik şirketleri Namibya açıklarında 2016 yılında 600 milyon dolar değerinde elmas üretmiştir. Bunlar karalardan akarsularla taşınan elmaslardır (14).

  Tanınmış bir elmas şirketi 2018’de Namibya kıyılarında 1,4 milyon karat (1 karat 0.2 gram) elmas çıkarmıştır.

Resim 6. Maden  Havzaları ve Münhasır Ekonomik Bölgeler  (WOR3_en_chapter_2.pdf )

   Deniz Tabanı Madenciliğinde Çevre Sorunları

   Deniz tabanı maden havzaları aynı zamanda birçok derin deniz canlısının yaşam alanını oluşturmaktadır. Maden üretim aşamalarında suyun sıcaklığında, bileşiminde, bulanıklığında ve atıkların deniz tabanına geri gönderilmesinde oluşabilecek tortulanma doğal ortamı bozucu etkiler yapabilmektedir.

   İsveç Kraliyet Akademisi’nce yapılan bir çalışmada üretim yapan bir gemi her gün 50 bin m³’den çok atık maddeyi deniz tabanına geri göndermektedir.  Bazı tahminler bu miktarın daha çok olabileceğini ifade etmektedir. Geniş alanlar tortularla örtüldüğünde pek çok deniz canlısının zarar göreceği ifade edilmektedir (5).

   Ticari madencilik için kullanılacak makinelerin çevre üzerindeki etkileri tahminden öte gitmemektedir. Toplayıcı ve kazıcı makineler çalışırken oluşacak çamur ve tortu bulutları çökeldiğinde deniz tabanı canlılarını gömebilir veya boğabilir,

  1. Emekli Coğrafya Öğretmeni

 

   Kaynaklar:

  1. Özturan, Murat., XTF Formatlı Yandan Taramalı Sonar Verilerinin Matlab Yazılımları ile Analizi ve Deniz Tabanı Sınıflandırması, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliğii Enstitüsü, Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi No. 144396.
  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Deep_sea_mining
  1. Gelpke,Nikolaus., maribus gGmbH Managing Director, World Ocean reviev, 2014, 3 Marine Resources-Opportunities and Risks, Kiel Marine Sciences.

https://worldoceanreview.com/wp-content/downloads/wor3/WOR3_en_chapter_2.pdf

  1. Abbany, Zulfikar., Oceans of Metal, 5.06.2020.

https://www.dw.com/en/whats-the-science-on-deep-sea-mining-for-rare-metals/a-53686045

  1. Hylton S, Wil.,History’s Largest Mining Operation in About to Begin, The Atlantic,Şubat 2020.

https://www.theatlantic.com/magazine/archive/2020/01/20000-feet-under-the-sea/603040/

yltonOO

  1. Fox, Alex., Deep Sea Mining’s Environmental Toll Could Last Decades, Smithsonian Magazine,Mayıs 2020.

https://www.smithsonianmag.com/smart-news/deep-sea-minings-environmental-toll-could-last-decades-180974791/

  1. Christiansen, Bernd., Denda Anneke. ve  Christiansen, Sabine., Potential effects of deep seabed mining on pelagic and benthopelagic biota, ScienceDirect, ELSEVİER, Marine Policy, Nisan 2020.

 https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0308597X18306407.

  1. Connelly P. Douglas.,  Copley Jonathan T.,  Wilcox Sally ve diğerleri, Hydrothermal vent fields and chemosynthetic biota on the world’s deepest seafloor spreading centre, Nature Communications, Ocak 2012.

 https://www.nature.com/articles/ncomms1636

  1. NOAA, What is a hydrothermal vent ?

 https://oceanservice.noaa.gov/facts/vents.html

  1. Deep Sea Hydrothermal Vents, National Geographic, Resource Library.

https://www.nationalgeographic.org/media/deep-sea-hydrothermal-vents/

11.  Heffernan Olive., Seabed mining is coming — bringing mineral riches and fears of epic extinctions, Nature, Temmuz 2019.

 https://www.nature.com/articles/d41586-019-02242-y.

  1. World Ocean reviev, Mineral Sources 2, Manganese nodüle treasures, 2014.

https://worldoceanreview.com/en/wor-3/mineral-resources/manganese-nodules/

World Ocean reviev, Mineral Sources 2, Metal-rich crusts, 2014.

https://worldoceanreview.com/en/wor-3/mineral-resources/cobalt-crusts/

 World Ocean reviev, Mineral Sources 2, Massive sulphides in smoky depths. 2014.

https://worldoceanreview.com/en/wor-3/mineral-resources/massive-sulphides/

  1. wikipedia.org/wiki/Hydrothermal vent
  1. Sieff Kevin., The Washington Post, Africa, Temmuz 2017.

 https://www.washingtonpost.com/world/africa/a-new-frontier-for-diamond-mining-the-ocean/2017/07/01/a04d5fbe-0e40-4508-894d-b3456a28f24c_story.html  

  1. Science, 31 Ocak 2003. Bilim ve Teknik Dergisi sayı 424, s.18, Mart 2003.

 

[1] Emekli Coğrafya Öğretmeni

Çivisi Çıkmış Dünya

 

 

ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYADA MEDENİYET POTASINA BÜTÜNCÜL BAKMAK[1]

Doç.Dr. Ali Ekber GÜLERSOY[2]

Medeniyet, bir durum değil bir hareket; bir liman değil, bir yolculuktur

(Arnold Joseph Toynbee, Reader Digest, 1958).

Batı’yla Doğu insan beyninin iki yarım küresi. Vehimlerinden sıyrılan ruh için ne Doğu var, ne Batı. Doğu’yu incelemeyenler Batı’yı nasıl anlar?

(Cemil Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde, 1964).

Diyorlar ki “biz Batının 500 yılda elde ettiği demokrasiyi, kadın haklarını, insan haklarını vb. 100 yılda mı kazanacağız?”. Bruno örneğinden hareket ediyorlar. Oysaki dâhil olduğumuz Şark âlemi özellikle İslam dünyasının Altın Çağı (8. ve 12. yy arası), Batının övülen 500 yıllık bilim ve ilim mücadelesinin temellerinin atılmasına katkı sağlamıştır. Elbette İngiliz devrimlerinde, Fransız ihtilalinde ve Amerikan devriminde can verenleri unutacak değiliz. Ancak meselelere sürekli Batıdan bakanların Anadolu ve Mezopotamya halklarının verdiği mücadeleyi ve bedelleri küçümsediklerini, âdeta yok saydıklarını söylemek mümkündür.

Öğretmenlik yıllarımda, 2008 veya 2009 senesi idi, öğretmen odasında sohbet ederken “Anadolu Aydınlanması” ifadesini kullandığımda bir öğretmen arkadaşım “Anadolu aydınlanmış mı yahu?” demiş idi. Hâlbuki 13. yüzyıl Anadolu’su Moğol baskısının karanlık dönemlerinde Hâce[3] Bektaş Veli, Ahi Evran, Mevlana, Yunus Emre gibi aklın ve gönlün rehberliğini önemseyen önderlerin halka umut ve nefes oldukları bir uyanış dönemiydi[4].

Hal böyleyken, Haçlı Seferleri ve sonrasında Moğol baskısının Mutezile (akılcı İslam) geleneğini alt üst ettiği, bilim insanlarını himaye eden yönetici sınıfın tarumar olduğu bir ortamda, Antik dönem bilimini ve felsefesini belleğinde taşıyan İslam âleminin akıl süzgecini büyük ölçüde terk edip içtihat kapısını kapatarak skolastik çukura yuvarlanması bugünlerin adeta habercisiydi. Bu sürecin süreklilik arz etmesinin başkaca nedenleri de vardır. Saraylar çevresinde güçlenen tutucu çevrelerin baskısının aklı ve vicdanı öteleyen yaklaşımları bu nedenlerden birisidir. Söz konusu durumu Hoodbhoy (1992), Karaçay (2011) ve Özakıncı (2019) açık bir şekilde dile getirmektedir. Sözü edilen nedenlerden birisi de icatların elit bir çevrenin ilgisi ve himayesiyle sınırlı kalması, kamuya mal olamamasıdır. Asıl olarak da bir burjuva sınıfının oluşamaması ve burjuva devriminin yaşanmamasıdır. Nitekim Diyarbakır’da 1204-1206 yılları arasında El-Cezeri’nin icat ettiği robotlar sarayın bahçesinde şerbet ikram etmektense tarımsal üretim sistemine evrilebilseydi, belki de bu topraklarda ilkel bir endüstri devriminin yaşanmasına zemin oluşturabilirdi. Amacımız “neden geri kaldık?” sorusuna yanıt aramaktan[5] ziyade “neden geçmiş-günümüz-gelecek bağıntısını kuramıyoruz/kurmuyoruz?” olduğu için biz odak noktamıza geri dönelim.

Bu çerçevede “bizden bir halt olmaz” anlayışı kadar “bütün bilimlerin temeli İslam âlemidir ve İslam’dır” anlayışı da sıkıntılıdır. Bilim ve düşün insanlarımızın “biz özgürlük ve demokrasi, insan hakları için bir bedel ödemedik” demesi Anadolu ve yakın çevresinin tarihine bir hakarettir. En yalın ifadesiyle Babailer ayaklanması, Şeyh Bedrettin komünal hareketi ve Kalender Çelebi ayaklanması vb. bu topraklarda yaşayan halkların en az Avrupalılar kadar haklarına sahip çıktığını gösterir.

Biraz geriye gider isek, Thomas More’un Ütopyası’na güzelleme yapılmasına karşın, bu eserden yaklaşık 750 yıl önce özel mülkiyetin, sınıfların ve otoriteryan bir egemen gücün olmadığı “kâmil toplum” düşünün, güzel ahlakın kurumsallaştığı bir yeryüzü cennetinin ilk kez İmam Cafer Buyruğu’nda yer alan “Rıza Şehri”[6] kıssasında yazılı olarak ifade edildiği gerçeğini sarih bir şekilde görebiliriz. Bunun yanında 7. yüzyılda Ebu Zer el-Gıfârî’nin[7] adil ve özgür bir toplum özlemini de vurgulamak gerekir. 10. yüzyılda Basra Körfezi çevresinde ortaya çıkan ve amaçları akılcı, eşitlikçi bir toplum inşa etmek olan Karmatiler Hareketini[8] bahusus vurgulamak icap eder. Apansız belleğimizde balkıyan “Küçük Rönesans=İslam Hümanizmi” sürecinin mimarı olan İhvân-ı Safâ[9] ise serapa bilimsel-vicdani bir ekoldür.

Biz burada bir liste çıkarmaya niyetli değiliz. Aşağıda geniş bir okuma önerisi sizlerin ilgisini bekliyor. Lakin yazdıklarımız ne muhafazakâr kesime, sağcılara yaranmak gayesi taşır; ne de liberallere, solculara ve toplumsal muhaliflere laf geçirme telaşındadır[10].

Belki bizim yazdıklarımız senkretik ve heterodoks görünebilir ki, misafir olduğumuz bu toprakların kendisi söz konusu niteliklere haizdir ve bizatihi bu niteliklerin yaratıcısıdır. Böylesi bir birikime sahip ve yerleşik medeniyetin orijin noktası olan Anadolu ve Mezopotamya’nın günümüzdeki hal-i pür melali anakronizmi[11] çağrıştırır.

Nitekim insanlığın açık veya gizil olarak bir arayış içerisinde olduğu üçüncü bin yılın şafağında, “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır[12] düsturunu izleyenlerin, izlediğini söyleyenlerin (!), yahut bu mirası ret edenlerin ya da muğlaklaştıranların (!) alternatif bir süzgeci olduğunu söylemek pek te mümkün değildir.

Böylesi bir ortamda, “Biz ne yapabiliriz ki? Gücümüz yetmez” demektense aynada kendimize bakalım ve “Büyük İnsanlık” resmindeki yerimizi aklımızla-gönlümüzle fehmedelim. Ancak praksisimizin (bedensel-ruhsal pratiğimizin) yani özümüz ile sözümüzün de bir olması esastır. Zira yazılan veya söylenen eyleme geçmediğinde (ki bu bizim için de geçerlidir) anlamını, derinliğini ve değerini yitirmektedir. Özcesi, bu azgın Kaos Çağı’nda (Çivisi Çıkmış Dünya’da)[13] aklın ve vicdanın ışıttığı ulusal-evrensel bir paradigma rehberliğinde bizden bir halt olur efendim, hem de pek ala olur. Yeter ki umudumuzu, aklımızı, vicdanımızı ve ufkumuzu kayıp etmeyelim.

Sonsöz; biz coğrafyacılar yaşama doğal ve beşeri-iktisadi-kültürel unsurlar perspektifinden kül=bütüncül bakabildiğimiz için bu denklemin tam da merkezindeyiz ve insana, hayata, medeniyete ve umuda karşı sorumluyuz.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok

sokağında fener

penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

umutsuz yaşanmıyor” (Nazım Hikmet, 1958).

 

YARARLANILAN ve ÖNERİLEN KAYNAKLAR

Ata, B. (Ed.), (2017). Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme, Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.

Bulut, F. (2018). Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İstanbul: Berfin Yayınları.

Bulut, F. (2018). İslam Komüncüleri (Karmatiler), İstanbul: Berfin Yayınları.

Eliaçık, R.İ. (2017). Öteki İslam Tarihi-3, Kişiler-Fikirler-Metinler, İstanbul: İnşa Yayınları.

Filiz, Ş. (2010). İhvan-ı Safa Topluluğu ve İnsan Felsefesi, İlk İslam Hümanistleri, İstanbul: Bilim ve Ütopya Kitaplığı.

Gülersoy, A.E. (2019). Mekân-İnsan Etkileşiminin Islahına Bâtıni Bir Yorum: Rıza Şehri (Kâmil Toplum), 1. İstanbul Uluslararası Coğrafya Kongresi 20-22 Haziran, 2019, s. 85-94, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.

Hikmet, N. (1958). Büyük İnsanlık, http://www.ogretmen.net.tr/nazim-hikmet-buyuk-insanlik-siiri-297.html 17.05.2021 tarihinde alındı.

Hoodbhoy, P. (1992). İslam ve Bilim (Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaşımı), İstanbul: Cep Kitapları.

Karaçay, T. (2011). İslam Ülkelerinde Bilimin Gerileyişi, http://www.baskent.edu.tr/~tkaracay/etudio/agora/bilim/ScienceInIslam 18.05.2021 tarihinde alındı.

Korkmaz, E. (2014). Kızılbaş Ütopya. İstanbul: DEMOS Yayınları.

Meriç, C. (1964). Bir Dünyanın Eşiğinde, İstanbul: Dönem Yayınları.

Özakıncı, C. (2019). İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü (827-1107), İstanbul: Otopsi Yayınları.

Taha, M.M. (2011). İslam’ın İkinci Mesajı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Toynbee, A.J. (1958). Arnold Toynbee 1889–1975, Reader’s Digest, https://www.oxfordreference.com/view/10.1093/acref/9780191866692.001.0001/q-oro-ed6-00010989 22.05.2021 tarihinde alındı.

Tuncer, Ö. (2017). Sosyal Sınıflar, Kültürler ve 13. Yüzyıl Anadolu Devrimi-Osmanlı’da Karşı Devrim Süreci, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı.

Uçan, M. ve Atlı, Ü. (2010). İmam Cafer Sadık Üniversitesi, İstanbul: Can Yayınları.

Vassaf, G. (2021). Çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz, https://www.youtube.com/watch?v=ujfgSmFYuWM 22.05.2021 tarihinde alındı.

Yaşaroğlu, H. (2013). İslam’ın İlk Kapitalizm İtirazı Ebû Zerr El-Gıfârî ve Ebû Zerr Hareketi, Turkish Studies, 8(12), 1421-1433.

[1] Batı ile Doğu’nun teğet noktasında, geçmiş-günümüz-gelecek perspektifinden medeniyet tasavvuruna bütüncül bakmak.

[2] Doç.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Buca / İzmir

[3] Hâce: İlmi ve irfanı, gösterdiği kerametleri ile ulvi bir mertebeye erişen, yol gösterici, öğretmen, mürşit.

[4] Bakınız: Tuncer, Ö. (2017). Sosyal Sınıflar, Kültürler ve 13. Yüzyıl Anadolu Devrimi-Osmanlı’da Karşı Devrim Süreci, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı.

[5] Bu durumu sorgulayan çalışmaların bazıları kaynakçada verilmiştir.

[6] Doğacı/insan merkezli bir felsefeyle şekillenen Rıza Şehri, insan-mekân ilişkilerinin dengeli bir zeminde yürütülmesinin; diğer bir deyişle yeryüzünde sınıfsız, sömürüsüz (Thomas More’un Ütopya’sında kölelerin varlığına karşın) vicdani bir insan-mekân örgütlenmesinin mümkün olabileceğini dile getirmektedir (Korkmaz, 2014; Gülersoy, 2019).

[7] Bakınız: Yaşaroğlu, H. (2013). İslam’ın İlk Kapitalizm İtirazı Ebû Zerr El-Gıfârî ve Ebû Zerr Hareketi, Turkish Studies, 8(12), 1421-1433. Ebû Zer için “İlk Müslüman Sosyalist” ifadesini kullandığımda, değerli bir zat! “İslam ile sosyalizm yan yana gelir mi la! Beni güldürme” demiş idi. Sanırım kendisinin şu eserden haberi yoktu: Taha, M.M. (2011). İslam’ın İkinci Mesajı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

[8] Bakınız: Bulut, F. (2018). Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İstanbul: Berfin Yayınları. Bulut, F. (2018). İslam Komüncüleri (Karmatiler), İstanbul: Berfin Yayınları.

[9] İhvân-ı Safâ, Basra’da 10. yüzyılda ortaya çıkan ve amaçları felsefe ile dini uzlaştırarak insanı her iki cihanda, mutluluğa götürecek yolu göstermeye çalışan ve Hz. Muhammet’in himayesi altındaki Ashâb-ı Suffa’dan esinlenen cemiyete verilen bir addır (Filiz, 2010).

[10] Aklıma nedense “Cemil Meriç” ve “Bu Ülke” adlı eseri geldi.

[11] Anakronizm: Herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyumsuz olması.

[12] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923.

[13] Maalouf, A. (2011). Çivisi Çıkmış Dünya, Uygarlıklarımız Tükendiğinde (Çeviren Orçun Türkay). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Gündüz Vassaf da aynı ifadeyi kullanmaktadır (Vassaf, 2021).