ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYADA MEDENİYET POTASINA BÜTÜNCÜL BAKMAK[1]
Doç.Dr. Ali Ekber GÜLERSOY[2]
“Medeniyet, bir durum değil bir hareket; bir liman değil, bir yolculuktur”
(Arnold Joseph Toynbee, Reader Digest, 1958).
“Batı’yla Doğu insan beyninin iki yarım küresi. Vehimlerinden sıyrılan ruh için ne Doğu var, ne Batı. Doğu’yu incelemeyenler Batı’yı nasıl anlar?”
(Cemil Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde, 1964).
Diyorlar ki “biz Batının 500 yılda elde ettiği demokrasiyi, kadın haklarını, insan haklarını vb. 100 yılda mı kazanacağız?”. Bruno örneğinden hareket ediyorlar. Oysaki dâhil olduğumuz Şark âlemi özellikle İslam dünyasının Altın Çağı (8. ve 12. yy arası), Batının övülen 500 yıllık bilim ve ilim mücadelesinin temellerinin atılmasına katkı sağlamıştır. Elbette İngiliz devrimlerinde, Fransız ihtilalinde ve Amerikan devriminde can verenleri unutacak değiliz. Ancak meselelere sürekli Batıdan bakanların Anadolu ve Mezopotamya halklarının verdiği mücadeleyi ve bedelleri küçümsediklerini, âdeta yok saydıklarını söylemek mümkündür.
Öğretmenlik yıllarımda, 2008 veya 2009 senesi idi, öğretmen odasında sohbet ederken “Anadolu Aydınlanması” ifadesini kullandığımda bir öğretmen arkadaşım “Anadolu aydınlanmış mı yahu?” demiş idi. Hâlbuki 13. yüzyıl Anadolu’su Moğol baskısının karanlık dönemlerinde Hâce[3] Bektaş Veli, Ahi Evran, Mevlana, Yunus Emre gibi aklın ve gönlün rehberliğini önemseyen önderlerin halka umut ve nefes oldukları bir uyanış dönemiydi[4].
Hal böyleyken, Haçlı Seferleri ve sonrasında Moğol baskısının Mutezile (akılcı İslam) geleneğini alt üst ettiği, bilim insanlarını himaye eden yönetici sınıfın tarumar olduğu bir ortamda, Antik dönem bilimini ve felsefesini belleğinde taşıyan İslam âleminin akıl süzgecini büyük ölçüde terk edip içtihat kapısını kapatarak skolastik çukura yuvarlanması bugünlerin adeta habercisiydi. Bu sürecin süreklilik arz etmesinin başkaca nedenleri de vardır. Saraylar çevresinde güçlenen tutucu çevrelerin baskısının aklı ve vicdanı öteleyen yaklaşımları bu nedenlerden birisidir. Söz konusu durumu Hoodbhoy (1992), Karaçay (2011) ve Özakıncı (2019) açık bir şekilde dile getirmektedir. Sözü edilen nedenlerden birisi de icatların elit bir çevrenin ilgisi ve himayesiyle sınırlı kalması, kamuya mal olamamasıdır. Asıl olarak da bir burjuva sınıfının oluşamaması ve burjuva devriminin yaşanmamasıdır. Nitekim Diyarbakır’da 1204-1206 yılları arasında El-Cezeri’nin icat ettiği robotlar sarayın bahçesinde şerbet ikram etmektense tarımsal üretim sistemine evrilebilseydi, belki de bu topraklarda ilkel bir endüstri devriminin yaşanmasına zemin oluşturabilirdi. Amacımız “neden geri kaldık?” sorusuna yanıt aramaktan[5] ziyade “neden geçmiş-günümüz-gelecek bağıntısını kuramıyoruz/kurmuyoruz?” olduğu için biz odak noktamıza geri dönelim.
Bu çerçevede “bizden bir halt olmaz” anlayışı kadar “bütün bilimlerin temeli İslam âlemidir ve İslam’dır” anlayışı da sıkıntılıdır. Bilim ve düşün insanlarımızın “biz özgürlük ve demokrasi, insan hakları için bir bedel ödemedik” demesi Anadolu ve yakın çevresinin tarihine bir hakarettir. En yalın ifadesiyle Babailer ayaklanması, Şeyh Bedrettin komünal hareketi ve Kalender Çelebi ayaklanması vb. bu topraklarda yaşayan halkların en az Avrupalılar kadar haklarına sahip çıktığını gösterir.
Biraz geriye gider isek, Thomas More’un Ütopyası’na güzelleme yapılmasına karşın, bu eserden yaklaşık 750 yıl önce özel mülkiyetin, sınıfların ve otoriteryan bir egemen gücün olmadığı “kâmil toplum” düşünün, güzel ahlakın kurumsallaştığı bir yeryüzü cennetinin ilk kez İmam Cafer Buyruğu’nda yer alan “Rıza Şehri”[6] kıssasında yazılı olarak ifade edildiği gerçeğini sarih bir şekilde görebiliriz. Bunun yanında 7. yüzyılda Ebu Zer el-Gıfârî’nin[7] adil ve özgür bir toplum özlemini de vurgulamak gerekir. 10. yüzyılda Basra Körfezi çevresinde ortaya çıkan ve amaçları akılcı, eşitlikçi bir toplum inşa etmek olan Karmatiler Hareketini[8] bahusus vurgulamak icap eder. Apansız belleğimizde balkıyan “Küçük Rönesans=İslam Hümanizmi” sürecinin mimarı olan İhvân-ı Safâ[9] ise serapa bilimsel-vicdani bir ekoldür.
Biz burada bir liste çıkarmaya niyetli değiliz. Aşağıda geniş bir okuma önerisi sizlerin ilgisini bekliyor. Lakin yazdıklarımız ne muhafazakâr kesime, sağcılara yaranmak gayesi taşır; ne de liberallere, solculara ve toplumsal muhaliflere laf geçirme telaşındadır[10].
Belki bizim yazdıklarımız senkretik ve heterodoks görünebilir ki, misafir olduğumuz bu toprakların kendisi söz konusu niteliklere haizdir ve bizatihi bu niteliklerin yaratıcısıdır. Böylesi bir birikime sahip ve yerleşik medeniyetin orijin noktası olan Anadolu ve Mezopotamya’nın günümüzdeki hal-i pür melali anakronizmi[11] çağrıştırır.
Nitekim insanlığın açık veya gizil olarak bir arayış içerisinde olduğu üçüncü bin yılın şafağında, “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır”[12] düsturunu izleyenlerin, izlediğini söyleyenlerin (!), yahut bu mirası ret edenlerin ya da muğlaklaştıranların (!) alternatif bir süzgeci olduğunu söylemek pek te mümkün değildir.
Böylesi bir ortamda, “Biz ne yapabiliriz ki? Gücümüz yetmez” demektense aynada kendimize bakalım ve “Büyük İnsanlık” resmindeki yerimizi aklımızla-gönlümüzle fehmedelim. Ancak praksisimizin (bedensel-ruhsal pratiğimizin) yani özümüz ile sözümüzün de bir olması esastır. Zira yazılan veya söylenen eyleme geçmediğinde (ki bu bizim için de geçerlidir) anlamını, derinliğini ve değerini yitirmektedir. Özcesi, bu azgın Kaos Çağı’nda (Çivisi Çıkmış Dünya’da)[13] aklın ve vicdanın ışıttığı ulusal-evrensel bir paradigma rehberliğinde bizden bir halt olur efendim, hem de pek ala olur. Yeter ki umudumuzu, aklımızı, vicdanımızı ve ufkumuzu kayıp etmeyelim.
Sonsöz; biz coğrafyacılar yaşama doğal ve beşeri-iktisadi-kültürel unsurlar perspektifinden kül=bütüncül bakabildiğimiz için bu denklemin tam da merkezindeyiz ve insana, hayata, medeniyete ve umuda karşı sorumluyuz.
“Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor” (Nazım Hikmet, 1958).
YARARLANILAN ve ÖNERİLEN KAYNAKLAR
Ata, B. (Ed.), (2017). Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme, Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.
Bulut, F. (2018). Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İstanbul: Berfin Yayınları.
Bulut, F. (2018). İslam Komüncüleri (Karmatiler), İstanbul: Berfin Yayınları.
Eliaçık, R.İ. (2017). Öteki İslam Tarihi-3, Kişiler-Fikirler-Metinler, İstanbul: İnşa Yayınları.
Filiz, Ş. (2010). İhvan-ı Safa Topluluğu ve İnsan Felsefesi, İlk İslam Hümanistleri, İstanbul: Bilim ve Ütopya Kitaplığı.
Gülersoy, A.E. (2019). Mekân-İnsan Etkileşiminin Islahına Bâtıni Bir Yorum: Rıza Şehri (Kâmil Toplum), 1. İstanbul Uluslararası Coğrafya Kongresi 20-22 Haziran, 2019, s. 85-94, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Hikmet, N. (1958). Büyük İnsanlık, http://www.ogretmen.net.tr/nazim-hikmet-buyuk-insanlik-siiri-297.html 17.05.2021 tarihinde alındı.
Hoodbhoy, P. (1992). İslam ve Bilim (Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaşımı), İstanbul: Cep Kitapları.
Karaçay, T. (2011). İslam Ülkelerinde Bilimin Gerileyişi, http://www.baskent.edu.tr/~tkaracay/etudio/agora/bilim/ScienceInIslam 18.05.2021 tarihinde alındı.
Korkmaz, E. (2014). Kızılbaş Ütopya. İstanbul: DEMOS Yayınları.
Meriç, C. (1964). Bir Dünyanın Eşiğinde, İstanbul: Dönem Yayınları.
Özakıncı, C. (2019). İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü (827-1107), İstanbul: Otopsi Yayınları.
Taha, M.M. (2011). İslam’ın İkinci Mesajı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Toynbee, A.J. (1958). Arnold Toynbee 1889–1975, Reader’s Digest, https://www.oxfordreference.com/view/10.1093/acref/9780191866692.001.0001/q-oro-ed6-00010989 22.05.2021 tarihinde alındı.
Tuncer, Ö. (2017). Sosyal Sınıflar, Kültürler ve 13. Yüzyıl Anadolu Devrimi-Osmanlı’da Karşı Devrim Süreci, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı.
Uçan, M. ve Atlı, Ü. (2010). İmam Cafer Sadık Üniversitesi, İstanbul: Can Yayınları.
Vassaf, G. (2021). Çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz, https://www.youtube.com/watch?v=ujfgSmFYuWM 22.05.2021 tarihinde alındı.
Yaşaroğlu, H. (2013). İslam’ın İlk Kapitalizm İtirazı Ebû Zerr El-Gıfârî ve Ebû Zerr Hareketi, Turkish Studies, 8(12), 1421-1433.
[1] Batı ile Doğu’nun teğet noktasında, geçmiş-günümüz-gelecek perspektifinden medeniyet tasavvuruna bütüncül bakmak.
[2] Doç.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Buca / İzmir
[3] Hâce: İlmi ve irfanı, gösterdiği kerametleri ile ulvi bir mertebeye erişen, yol gösterici, öğretmen, mürşit.
[4] Bakınız: Tuncer, Ö. (2017). Sosyal Sınıflar, Kültürler ve 13. Yüzyıl Anadolu Devrimi-Osmanlı’da Karşı Devrim Süreci, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı.
[5] Bu durumu sorgulayan çalışmaların bazıları kaynakçada verilmiştir.
[6] Doğacı/insan merkezli bir felsefeyle şekillenen Rıza Şehri, insan-mekân ilişkilerinin dengeli bir zeminde yürütülmesinin; diğer bir deyişle yeryüzünde sınıfsız, sömürüsüz (Thomas More’un Ütopya’sında kölelerin varlığına karşın) vicdani bir insan-mekân örgütlenmesinin mümkün olabileceğini dile getirmektedir (Korkmaz, 2014; Gülersoy, 2019).
[7] Bakınız: Yaşaroğlu, H. (2013). İslam’ın İlk Kapitalizm İtirazı Ebû Zerr El-Gıfârî ve Ebû Zerr Hareketi, Turkish Studies, 8(12), 1421-1433. Ebû Zer için “İlk Müslüman Sosyalist” ifadesini kullandığımda, değerli bir zat! “İslam ile sosyalizm yan yana gelir mi la! Beni güldürme” demiş idi. Sanırım kendisinin şu eserden haberi yoktu: Taha, M.M. (2011). İslam’ın İkinci Mesajı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
[8] Bakınız: Bulut, F. (2018). Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İstanbul: Berfin Yayınları. Bulut, F. (2018). İslam Komüncüleri (Karmatiler), İstanbul: Berfin Yayınları.
[9] İhvân-ı Safâ, Basra’da 10. yüzyılda ortaya çıkan ve amaçları felsefe ile dini uzlaştırarak insanı her iki cihanda, mutluluğa götürecek yolu göstermeye çalışan ve Hz. Muhammet’in himayesi altındaki Ashâb-ı Suffa’dan esinlenen cemiyete verilen bir addır (Filiz, 2010).
[10] Aklıma nedense “Cemil Meriç” ve “Bu Ülke” adlı eseri geldi.
[11] Anakronizm: Herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyumsuz olması.
[12] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923.
[13] Maalouf, A. (2011). Çivisi Çıkmış Dünya, Uygarlıklarımız Tükendiğinde (Çeviren Orçun Türkay). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Gündüz Vassaf da aynı ifadeyi kullanmaktadır (Vassaf, 2021).
Resim 1. Alfred Lothar Wegener (
Resim 2. Wegener ve ekibi bir hava balonunun tanıtımı için hazırlanıyor. (
Resim 3. Kıtaların ve Okyanusların Kökeni (
Resim 5. Wegener ve Rasmus Villumsen 1 Kasım 1930’da yolculuğa hazırlanıyor. (
Resim 6. Dünya Üzerindeki Levhalar ve Levha Sınırları (
Görsel 1: Ren Nehri’nin güzergahı. Kaynak: Wikipedia
Görsel 2: AB’de akarsu ulaşım ağından da anlaşılacağı üzere Ren ve kolları geniş bir yayılışa sahiptir. Kaynak: AB Komisyonu
Görsel 3: Yakın planda Ren Nehri üzerinde kömür taşıyan kuru yük gemilerinden biri görülmektedir.
Görsel 4: Mosel ile Ren nehirlerinin birleştiği nokta ve akarsu gemi trafiği. Deutsches Eck olarak adlandırılan bu birleşme yerine ‘sanki bir gemiden bakılıyor’ hissi verilmiş.
Görsel 5: Ren Nehri’nin, düzleştirme çalışmaları yapılmış ve yapılmamış hallerinin bir arada gösterildiği haritalardan biri (Zimmermann,2015).
Görsel 8: Loreley ve çevresinin Google Earth görüntüsü.
Görsel 9: Andernach’ta bulunan soğuk su gayzeri.
Görsel 10: Uydu fotoğrafında Maria Laach Göl’ü ve kuzeydoğusunda Ren Nehri kıyısındaki Andernach Gayzeri görülmektedir. Soğuksu püskürten “gayzer” 1900’lü yılların başında açılan bir sondaj sonucu oluşmuş. Yani oluşumunda insan faktörü de etkili olmuş.
Görsel 11: Maria Laach rekreasyon alanı ve çevresinin haritası
Görsel 12: Yöredeki konutlarda yapı malzemesi olarak burada bulunan volkanik kayaçlar (bazalt)sık kullanılmış. Geniş tabanlı vadisinin içinde menderesler yaparak akan Ren Nehri’nin yamaçları boyunca üzüm bağlarına ortaçağdan kalma şatolar eşlik etmektedir.
Görsel 13: Ren Vadisi ile özdeşleşen Orta Çağ yapılarından biri.
Görsel 14: Vadi yamaçlarından Ren Nehri ve arka planda eski taşkın ovasına kurulmuş olan bir yerleşim.
Görsel 15: Orta Çağ Alman mimarisinde kendine çokça yer bulan kalelerden biri
Görsel 16: 2002’de tedavülden kaldırılan 500 Alman Markı üzerindeki Eltz Şatosu.
Görsel 17: Vadi yamaçları boyunca yükselen üzüm bağları.

Görsel 20: Bir zamanlar Batı Almanya’nın başkenti olan Bonn, 83 milyon nüfuslu ülke için orta ölçekli bir şehir olup, yeşil alanlarının fazlalığı, üniversite hayatı, aktif öğrenci yaşamı, hala burada yer alan bazı diplomatik binalar ve elbette Beethoven ile dikkat çekmektedir.
Görsel 21: Yeşil alanların fazlalığı ile dikkat çeken Bonn, fazla nüfuslanmadan özgün yapısını koruyabilmiştir.
Görsel 22: Bilime verilen önem küçük bir kasabanın sokak tabelasına kadar yansımış. Ünlü hekim ve biyolog Robert Koch ve fizikçi Max Planck bilime yaptıkları katkı nedeniyle Plaidt Kasabası tarafından bu şekilde onurlandırılmış.
Görsel 23-24: Ren Havzası’nda bulunan ve müstakil evlerden oluşan çok sayıdaki görece küçük şehir ve kasabalara ait örnekler.
Görsel 25: Köln Şehri’nin merkezinde hayat, özellikle gündüz saatlerinde oldukça hareketli olmasına karşın mesai bitimiyle birlikte şehre sessizlik hakim olur.
Görsel 26: Köln’ün simgesi Dom Katedrali

Şekil 1. Nadire Kabinelerinin öncü örneklerinden birisi İtalyan eczacı ve natüralist Ferrante Imperato (1525-1615) tarafından oluşturulmuştur. Aynı kişinin “Dell’Historia Naturale” isimli eserinde yer alan nadire kabinesinin bu illüstrasyonunda herbaryum, kabuklular, kuşlar, deniz canlıları, fosil, kil, mineraller, metalik madenler, mermer ve süstaşı çeşitleri olduğu belirtilmiştir (Napoli, 1599).
Şekil 2. Berlin Doğa Tarihi Müzesi içerisinde yer alan “Biodiversity Wall” (Biyoçeşitlilik duvarı). Dünyadaki farklı faunaların bir arada olduğu ve canlı çeşitliliğinin farklılığını anlatmak adına yapılan bir yerleştirme. Kaynak: http://www.spnhc2016.berlin/page10.html
Şekil 3. Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden bir diyorama, Guaso Nyiro Nehri Vadisi’nde (Kenya) yer alan bir su kaynağı etrafındaki vahşi yaşam ve biyoçeşitliliğin tasviri. Bunun gibi diyoramalar fiziki bir deneyim olarak uzun yıllar ziyaretçilere farklı coğrafi arazilerdeki yaşam döngüsünü açıklamaya yardımcı olmuştur. Kaynak:
Şekil 4. Beaty Biodiversity Museum’da herbaryum atölyesi, bu atölyede katılımcıları bitki saklama ve kendi herbaryumlarını yapmanın inceliklerini öğreniyorlar. (Kaynak : https://www.flickr.com/photos/beatymuseum/18962322271)
Şekil 5. Frankurt Doğa Tarihi Müzesi’nde yer alan volkan modeli, bu modelde ziyaretçiler volkanların patlama dinamikleri ve afet risklerine karşı eğitilip, olası zararları hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Foto: Gönenç Göçmengil.
Şekil 6. Maremma Doğa Tarihi Müzesi (İtalya) projesi olan “BioBlitzes” isimli vatandaş bilimi projesinden bir kesit. Bu projede biyoçeşitliği anlamak için sayımı yapılan alanlardaki veriler, makalelerde kullanılabilecek, atıf verilebilecek şekilde düzenlenerek araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır. Bu veriler aynı zamanda politika üreticileri ve doğa koruma alanlarındaki kişilerin kullanması ve tehlike altındaki bölgelerin durumunu anlamak için de faydalı veriler oluşturmaktadır (Kaynak :
Şekil 7. Arttırılmış gerçeklikle kum havuzu modeli ile jeolojik kavramların anlatımı. Kaynak : (Reed ve diğ., 2016)
Şekil 8 . Google Arts and Culture sitesinde yer alan dünyadaki farklı doğa tarihi müzelerinin çevrimiçi senaryo sayfasının genel görüntüsü. 
































Fotoğraf 1: Koyu renkli ve üzerindeki açık renkli ignimbritler Kavak’ın iki katmanı, üstte yer alan pembe renkli Zelve ignimbriti, en üstte de gölsel çökel yer alır. (Çiner ve Şengör, 2017 Teke Tek Programından)
Fotoğraf 2: Damsa Vadisi’nde dört ignimbrit katmanı ve aralarında karasal çökeller. (Sayın 2008, s. 36.)
Şekil 1: Kapadokya’nın İgnimbritleri. (Aydar et.al/Turkish J Earth Sci)
Fotoğraf 3: Göreme Çevresinde Kavak Peri Bacaları (Sayın 2008, sayfa 93)
Fotoğraf 4: Kavak-Zelve Geçiş Tip Peri Bacaları, Çavuşin köyü ile Paşabağın bir kısmında görülür. Kavak ignimbritinden gövde, arada gölsel çökel katmanı ve üstte Zelve ignimbritinden şapka. (Sayın 2008, s.101)
Fotoğraf 5: Kavak-Zelve Geçiş Tipi Peri Bacasının ilginç bir örneği, Paşabağ Jandarma Karakolu, Kavak’dan gövde, çökel ara katman ve Zelve’den şapka (Fotoğraf: fibhaber.com)
Fotoğraf 6: Devrent Vadisi ve Zelve köyünde Zelve Peribacaları (Sayın 2008, s. 102)
Fotoğraf 7: Cemilköy Peribacaları, Damsa vadisinin iki yanı Taşkınpaşa ve Şahinefendi köylerinde oluşmuştur. Şapkalar üst katmandan düşen Kızılkaya ignimbritinden (Sayın 2008, s. 105)